“İşçi sınıfı emeğine sahip çıkmalı, yağmaya, talana ve sömürüye karşı mücadele etmelidir. Tüm canlı yaşamını tehdit eden, doğayı kâr için yıkıma uğratan emperyalist-kapitalist düzene karşı geleceğine sahip çıkmalıdır.”
Erzincan İliç’te ABD-Kanada merkezli SSR Mining ve Çalık Holding ortaklığıyla kurulan Anagold AŞ’nin işlettiği altın madeninde yaşanan facia üzerine tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Milyonlarca metreküp toprağın sel gibi kayıp dere yatağına aktığı bu büyük çevre felaketinin görüntüleri insanı dehşete düşürüyor. 9 işçinin toprak altında kaldığının öğrenilmesiyle, yaşananın sadece bir çevre felaketi değil, aynı zamanda bir insan kırımı olduğu ortaya çıkıyor. Üstelik tüm canlı yaşamını yıllarca etkileyebilecek bir tehdit olarak…
Katliamın ardından ortalığa saçılan bilgi ve belgeler ise bugüne bile isteye gelindiğini gösteriyor. Siyanür vb. doğa ve insan sağlığı açısından ciddi tehdit barındıran kimyasalların madencilikte kullanılması bir tarafa, altının çıkartılması için hemen her yol mubah sayılmış. Gerektiğinde yasal düzenlemeler, gerektiğinde ise yasa-kural tanımaz her yol ve yöntem maden şirketi ve yağma zihniyeti için seferber edilmiş.
İki yıl önce aynı madende yaşanılan siyanür sızıntısı bir kez daha saray iktidarının işi kılıfına uydurma, manipülasyonla gerçekleri çarpıtma yöntemlerine takılmıştı. Sonrası göstermelik cezalar olmuştu. Daha büyük bir yıkıma zemin hazırlayan para-yağma hırsıyla neler yapılmamıştı ki! Deprem fay hatlarının haritalardan silinmesinden kapasite artışı ve ek tesis için gerekli koşulların yok sayılmasına, ısmarlama ÇED raporlarından rüşvet dağıtarak insanları susturma girişimine, baskı ve tehditlerden seremonik şovlara kadar hemen her şey emperyalist bir şirket için işe koşulmuştu. Teşvikler ve vergi afları da bunlara eşlik etmişti.
Amerikalı bir altın şirketinin yeraltı kaynaklarını yağmalaması, üç kuruş yatırıp milyonlar kazanması, iş bittiğinde yok olmuş ormanlık alanlar, kullanılamaz tarım arazileri ve her türlü canlı yaşamını tehdit eden yıkım… Tüm bunları ilk defa yaşamıyoruz kuşkusuz. Ülkede sık sık doğa ve insan katliamı ile gündeme gelen madenciliğin görünümü bu!
9 işçinin günlerdir bulunamamış olması gerçeği ve etkisi belki on yıllarca sürecek, geniş bir çevreyi etkileyecek büyük bir kimyasal tehdit ile yüz yüzeyiz. Emperyalist-kapitalist düzenin, ondan nemalanan siyasal güçlerin her türlü insani değeri hiçe sayarak giriştiği yağma iştahının geldiği boyut budur.
Emperyalist-kapitalist bir dünya düzeninde yaşıyoruz. On yıllardır dünyanın birçok yerinde madenlerde yaşanan barbarlık ve sömürü koşulları bu düzenin aynası durumunda. İliç’te ve diğer madenlerde karşımıza çıkan kapitalist düzenin en vahşi yüzüdür. Bu dün de böyleydi. Bugün AKP iktidarının yaptığı ise, kendinden önceki tüm sermaye partilerinin adımlarını fersah fersah geride bırakan bir hoyratlıkla davranmasıdır.
AKP iktidara geldiği andan itibaren mevcut yasaları, madenleri emperyalist şirketler ve yerli işbirlikçileri açısından dizginsiz bir sömürü ve yağma için uygun hale getirdi. Yeri geldi hedefe özel yasalar çıkartıldı. Yönetmelikler ve mevzuat şirketlerin ihtiyacına göre değiştirildi. Ülkenin dört bir tarafı, taşı toprağı, ormanı, tarlası maden sahasına çevrildi. Ülke zenginlikleri çoğu yerli şirketlerle ortaklıklar kuran emperyalist şirketlere peşkeş çekildi. Daha çok kar uğruna işçilerin emeği azgınca sömürüldü, basit önlemler bile alınmayarak işçiler katledildi, köylülerin yaşam alanları kurutuldu…
İşçi sınıfı emeğine sahip çıkmalı, yağmaya, talana ve sömürüye karşı mücadele etmelidir. Tüm canlı yaşamını tehdit eden, doğayı kâr için yıkıma uğratan emperyalist-kapitalist düzene karşı geleceğine sahip çıkmalıdır.