“Düzen siyasetindeki sonu meçhul bu yumuşama havasının ve bununla bağlantılı olarak kotarılmaya çalışılan yeni anayasa gündeminin işçi sınıfı ve emekçilerin yürüttüğü yaşam mücadelesi ile bir ilişkisi yoktur. Düzen partilerinin kendi içindeki ilişkileri hangi biçimi alırsa alsın, önümüzdeki dönem sınıf mücadelesinin sertleşeceği bir dönem olacaktır.”
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, enflasyonun bu ay zirve yapacağını söyledi. Bankanın beklentisi yüzde 78’miş. Yalancı TÜİK’in yalan verilerine göre ayarlanan bu beklentinin gerçeği yansıtmadığını sokaktaki çocuk bile biliyor. İktidar aldığı seçim yenilgisine rağmen IMF’den ve uluslararası finans çevrelerinden alkış alan ekonomik programı büyük bir kararlılıkla uygulama niyetinde.
Programının özünü biliyoruz: ücretleri baskıla, geniş kitlelerin alım gücünü düşür. Talebi zayıflatıp enflasyonu gerilet. Burjuva iktisatçılara göre kitaba pek uygun olan bu “enflasyon geriletme modeli”nin sonuçlarını yaşayarak görüyoruz.
Sefalet her geçen gün derinleşiyor. Açlık sınırı 22 bin lirayı, yoksulluk sınırı 57 bin lirayı geçmiş durumda. Milyonlarca emekçi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz halde. İşten atmalar yaygınlaşıyor. Çalışma koşulları daha da kötüleşiyor. Sermayenin bugüne kadar ulaştığı yüksek kâr oranlarını korumak isteyen siyasal iktidar iş yasasını değiştirmek istiyor. Esnek çalışmayı daha da yaygınlaştırmanın önünü açacak değişikler planlanıyor. “Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası” adı altında kıdem tazminatının fiilen ortadan kaldırılması, verginin tabana yayılması adı altında vergilerin yeniden artırılması, ücretlerin beklenen enflasyona göre belirlenmesi gündemdeki diğer saldırı başlıkları. Kapitalistler, siyasal iktidar, uluslararası finans çevreleri bir cephede birleşmiş, krizin bütün faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkma uğraşında.
Tam da böyle bir ortamda düzen siyasetinde “yumuşama” rüzgarları esiyor. Son yerel seçimlerde halkın yaşanan krize tepkisini arkasına alarak başarı ile çıkmış düzen muhalefeti, ilk fırsatta soluğu Erdoğan’ın sofrasında aldı. Bir yandan “Emekçileri saraya ezdirmeyeceğiz” diyerek demagojiyi elden bırakmayanlar, öte yandan “müzakere” adı altında güçten düşmüş Erdoğan iktidarına can suyu veriyorlar.
CHP Genel Başkanı “Biz halkın gündeminde ne varsa hepsini sayın Erdoğan’la görüşme imkânı bulduk” diye övünüyor. Sanki Erdoğan halkın taleplerini bilmiyormuş, sermayenin çıkarları uğruna işçi sınıfı ve emekçilere yutturulmaya çalışılan acı reçetenin baş faili değilmiş gibi. Ciddi ciddi “Emeklilere zam, asgari ücrette güncelleme talep ettik, Erdoğan bunları not aldı” filan denebiliyor. Ama öte yandan “Yapısal reformları destekliyoruz” açıklamaları da yapılıyor. Böylece ortaya çıkan sonuçları siyasal nedenlerle eleştiren düzen muhalefeti, gerçekte ekonomik programı esası yönünden desteklemiş oluyor.
Ne düzen muhalefetinin bu yeni icraatlarında ne de işçi sınıfı ve emekçiler büyük bir iktisadi yıkım tufanı içindeyken estirilen bu “yumuşama” rüzgarında şaşılacak bir şey yok.
Bu sözde yumuşamanın baş destekçisi ve dolaylı örgütleyicisi ülke kapitalistleri ve onların uluslararası ortaklarıdır. Amaç, uygulanan programın başarısı için düzen cephesinde tam bir mutabakat sağlamaktır.
Burada müstakbel iktidar partisi olarak CHP’ye biçilen rol ise, yaşanan yıkıma karşı oluşan tepkileri gerisin geri etkisiz kılmaktır.
Düzen siyasetindeki sonu meçhul bu yumuşama havasının ve bununla bağlantılı olarak kotarılmaya çalışılan yeni anayasa gündeminin işçi sınıfı ve emekçilerin yürüttüğü yaşam mücadelesi ile bir ilişkisi yoktur. Düzen partilerinin kendi içindeki ilişkileri hangi biçimi alırsa alsın, önümüzdeki dönem sınıf mücadelesinin sertleşeceği bir dönem olacaktır.
Sermayenin dayattığı gündemlerin işçi sınıfı ve emekçilerin acil sorunlarının üzerini örtmesine izin verilmemelidir. Tüm çalışanların ücretlerinin insanca yaşanabilir bir seviyeye çekilmesi için mücadele etmek, yaygınlaşan işten çıkarmalara karşı işten atmaların yasaklanması talebini yükseltmek, iktidarın ısrarla dillendirdiği yıl boyunca tek zam dayatmasına karşı, temmuzda asgari ücrete ve onunla bağı içinde tüm ücretlere zam yapılması istemek, belimizi büken vergi soyguna “hayır” demek, yürütülmesi gereken mücadelenin bugünkü güncel başlıklarıdır.
İşçi sınıfı, düzen siyasetinin ufkunu belirlediği tartışmalardan çıkarak, ekonomik hakları ve demokratik özgürlükleri için aynı anda mücadele etmenin yolunu bulmak zorundadır. Bu tür bir mücadele ise ancak düzen siyasetinden ve onun uzantısı anlayışlardan koparak, kendi bağımsız sınıf konumuna ve öz gücüne dayanılarak başarılabilir.