Kapitalizm savaş demektir! Barış işçilerle gelecek!

Komünist Enternasyonal’in 6. Kongre Kararları’nda da açıklıkla ifade edildiği gibi, “Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın ‘yok edilmesi’ ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla; yani, sömürücü burjuva sınıfının devrilmesiyle, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası ve sınıfların ortadan kaldırılması yoluyla mümkündür.”

Emperyalist-kapitalist sistemin efendileri sosyalizm mücadelesinin insanlık tarihine miras bıraktığı değerlerin içini boşaltma çabalarından hiç vazgeçmediler. Böylece kirli ve kanlı tarihlerinin üzerini örterek, insanlığın kapitalist sömürü düzeninden başka bir alternatifi olmadığına inanılmasını istediler.

Bu beyhude çabanın örneklerinden biri de “Dünya Barış Günü”. Birleşmiş Milletler 1981 yılında aldığı bir kararla, Genel Kurul’un açılış günü olan her eylül ayının üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etti. 2001 yılında ise bu tarihi 21 Eylül olarak belirledi.

Oysa “Dünya Barış Günü” çok daha önce Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler tarafından kabul edilmişti. Hem de 1939 yılında Nazi Almanya’sının Polonya’yı işgale başladığı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen 1 Eylül günü olarak…

Faşist Nazi sürülerini Berlin’e kadar süpüren ve insanlığı bu beladan kurtaran Sovyet ordularıydı. İşte bu yüzden emperyalist-kapitalist sistemin efendileri bu tarihi unutturmak, dünya barışının güvencesinin kendileri olduğunu iddia etmek için genel kurulların açılışını “Dünya Barış Günü” ilan ettiler.

Oysa kapitalizm sadece sömürü ve yoksulluk değil, aynı zamanda saldırganlık, savaş ve katliam demektir. Bu çürümüş ve kokuşmuş düzen insanlığa savaşlardan ve yıkımdan başka bir gelecek sunamamaktadır.

Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla “tarihin sonu”nu, “kapitalizmin ebediliği”ni ilan etmelerinden bu yana bu çıplak gerçek çok daha yıkıcı bir şekilde insanlığın karşısındadır. Gelinen yerde silahlanma ve militarizm akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Bölgesel savaşlarda milyonlarca insan katledilmiştir. Hegemonya kavgaları ile birlikte insanlık nükleer silahların da kullanılacağı yeni bir yıkım savaşının eşiğine sürüklenmektedir.

Tüm dünyada servet-sefalet uçurumu derinleşmeye, yoksulluk çığ gibi büyümeye devam ederken silahlanmaya ayrılan bütçe akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. 2023 yılında “savunma” adı altında yapılan askeri harcamalar 2.4 trilyon dolardan fazladır. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin jandarması ABD ise 916 milyar dolarlık harcama ile listenin zirvesindedir.

Her 11 kişiden birinin açlık sınırının altında bir yaşam sürdüğü bugünün dünyasında açlığı ortadan kaldırmanın maliyetinin 3 trilyon dolar civarında olduğu hesaplanmaktadır. Öte yandan her yıl silahlanmaya devasa bütçeler ayrılmaktadır. Bu bile kapitalizmin insanlığa sunduğu geleceği göstermeye yetmektedir.

Türkiye için de tablo farksızdır. “Asker millet” safsataları, terör demagojileri ile milyonlarca işçi ve emekçiye içinde yaşadığı açlık ve sefalet koşulları unutturulmaya çalışılmakta, savaş politikaları ve militarizm durmadan körüklenmektedir.

Kapitalist sömürü düzeni tarihin çöplüğüne gönderilmeden savaş politikalarının ve kanlı katliamların sonra ermesi mümkün değildir. Zira gözünü sömürü ve yağma hırsı bürümüş burjuvazinin egemenliğini savaşlar olmadan sürdürmesi imkansızdır.

Komünist Enternasyonal’in 6. Kongre Kararları’nda da açıklıkla ifade edildiği gibi, “Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın ‘yok edilmesi’ ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla; yani, sömürücü burjuva sınıfının devrilmesiyle, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası ve sınıfların ortadan kaldırılması yoluyla mümkündür.”