Saray rejiminin sömürü vizyonu

Onların şaha kalkan Türkiye’sinin bedelini emekçiler ağır bir biçimde ödediler. “2023 vizyonu” ile kurmak istedikleri “yeni Türkiye”de de farklı olmayacak. Hatta neo-Osmanlıcı hayallerle süsledikleri 2053 ve 2071 vizyonları ile bu bedel daha da katmerlenecek.

Bir türlü pratik bir adıma konu etmese de AKP, her fırsatta yeni anayasa tartışmasını gündeme taşıyor. Son olarak geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı yeni haftalık yazısında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum bir kez daha anayasa tartışmasını ısıtmaya başladı.

Söz konusu yazısında Uçum, “Türkiye’nin layık olduğu sivil, demokratik, özgürlükçü, kapsayıcı yeni anayasanın temel referanslarının ve ruhunun, mevcut anayasal birikimden çıkmayacağını” söylüyor. Ama 1856 tarihli Islahat Fermanı, 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ve 1808 tarihli Sened-i İttifak’ı da dahil ederek, “tarihsel olarak anayasal müktesebatımız her yönüyle güçlüdür” demekten de geri durmuyor.

Mevcut anayasa birikimine güvenip güvenmediği bile belli olmayan Uçum’un derdi elbette “demokratik, özgürlükçü, kapsayıcı” bir anayasa değil. O ve saray rejiminin temsilcileri, 23 yıldır adım adım iktidar odağı haline geldikleri ve bugün değiştirilmesi gerektiğini söyledikleri anayasal düzenin öz çocuklarıdır. Onları var eden ve bugün kuruldukları koltuklara taşıyan düzen, 12 Eylül darbesi ile ve onun anayasası ile kurulan düzendir.

Dahası 12 Eylül Anayasası yazıldığı günden bugüne tam 19 kez değiştirildi. Bu 19 değişikliğin 12’si 23 yıllık AKP iktidarı döneminde gerçekleştirildi. 23 yılda 177 maddelik anayasanın tam 134 maddesinde değişikliğe gidildi. Kaldı ki saray rejimi, söz konusu olan kendi çıkarları olduğunda, ne yasaları umursadı ne de anayasayı… Bildiğini okumaktan geri durmadı.

Bu çıplak gerçeğe rağmen ısrarla yeni anayasa tartışmalarını ısıtıp durmalarının elbette bir nedeni var. Yıllar boyunca adım adım inşa ettikleri düzeni kendileri açısından güvenceye almak, kurdukları “yeni Türkiye”nin inşasını tamamlamak istiyorlar.

Ama biz bu “yeni Türkiye”nin eski sömürü düzeninin harcı ile karıldığını çok iyi biliyoruz. Dillerine doladıkları “2023 vizyonu”nun bu ülkenin işçi ve emekçileri için baskı, sömürü ve zorbalığın derinleştirilmesinden başka bir anlamı olmadığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlayan anayasa referandumunda, jet hızıyla hareket edeceklerini, ülkenin şaha kalkacağını söylüyorlardı. Onların şaha kalkan Türkiye’sinin bedelini emekçiler ağır bir biçimde ödediler. “2023 vizyonu” ile kurmak istedikleri “yeni Türkiye”de de farklı olmayacak. Hatta neo-Osmanlıcı hayallerle süsledikleri 2053 ve 2071 vizyonları ile bu bedel daha da katmerlenecek.

Onların vizyonu sömürü vizyonudur. Tepesine kuruldukları sömürü düzenini dinci gericilik sosu ile harmanlama vizyonudur. Bölge ve dünya halklarının kanı-canı pahasına saltanat sürme vizyonudur. İşçi sınıfı bu vizyona geçit veremez, vermemelidir.