Emperyalist saldırganlığa geçit verme!

“Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri, başta İran, Suriye ve Filistin olmak üzere bölge halklarıyla tam dayanışma içinde olmalı; ama öncelikle, görünürde İsrail’i kınayan, fakat onunla her türlü ekonomik, siyasi, hatta askeri ilişkiyi sürdüren kendi sermaye iktidarına karşı açık bir mücadeleye girişmelidir.”

Kuşkusuz, savaşların tarihi, sınıflı toplumların tarihi kadar eskidir. Ancak emperyalist kapitalist sistemin yol açtığı savaşların yıkıcılığı, kendisinden önceki hiçbir dönemle kıyaslanamaz. Sadece geride kalan iki büyük dünya savaşı ile öncesinde ve sonrasında gerçekleşen yüzlerce kanlı savaşın tahribatı değil; hâlen devam eden savaşların güncel durumu da bu gerçeği göstermek için yeterlidir.

Üretimin ve tekniğin gelişmesi, kapitalistler tarafından savaş teknolojisinin geliştirilmesi için kullanılmış; sistemin doğasında var olan hammadde, pazar ve nüfuz alanları için mücadele, büyük, güçlü ve teknolojik ordulara, bunları geliştirecek savaş teknolojilerine yapılan yatırımları artırmıştır. Savaşın kendisi, bizzat en kârlı yatırım alanlarından biri hâline gelmiştir.

Bugün dünyanın neresine bakarsak bakalım, yaşanan savaşların arkasında emperyalist tekellerin ve onların bağlı olduğu devletlerin çıkar mücadelelerini görürüz. Savaşları kendi coğrafyalarından uzak tutmaya çalışan emperyalist güçler, ellerindeki üstün savaş teknolojileriyle doğrudan çatışmadan mümkün mertebe kaçınmış; ancak kendi ülkelerinden uzak topraklarda savaşları kışkırtarak boy ölçüşmeye ve bu sırada mazlum halklara her türlü acıyı yaşatmaya devam etmişlerdir.

Kapitalizm yalnızca bir sömürü düzeni değildir. Bununla bağlantılı olarak aynı zamanda bir savaş ve yıkım düzenidir. Bu, onun kâra, sermaye birikimine ve azgın rekabete dayalı yapısının kaçınılmaz bir sonucudur.

13 Haziran sabahı, on yıllardır Ortadoğu’yu kana bulayan ve varlığından itibaren Batı emperyalizminin savaş makinesi olan Siyonist İsrail devleti İran’a karşı bir saldırı başlattı.

ABD, İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırıyla ilgilerinin bulunmadığını söylese de bu saldırının gerçekleşeceği aylar öncesinden Trump tarafından dile getirilmişti. İran’ın nükleer anlaşma konusundaki dayatmalara boyun eğmemesi hâlinde korkunç bir akıbetle karşılaşacağı tehdidi, günlerdir ABD kaynakları tarafından dillendiriliyordu.

Elbette ki Amerikan emperyalizminin Ortadoğu politikalarına karşı bir direnç noktası olan İran’ın nükleer silaha sahip olmasını engelleme çabasıyla İsrail’in saldırısı arasında doğrudan bir bağ vardır. Ancak bu sadece buzdağının görünen kısmıdır. Esas mesele, emperyalist sistemde kendi hegemonyasını sarsılmaz biçimde yeniden inşa etmeye çalışan ABD emperyalizminin bölgeyi kendi çıkarlarına göre dizayn etme çabasıdır.

Ne yıllardır süren ve son dönemde açık bir katliama dönüşen Filistin halkına yönelik saldırılar; ne Suriye’de Esad rejiminin on gün içinde yıkılması ve yerine cihatçı bir iktidarın getirilmesi ne de yıllardır Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikalarından başka bir şey sunmayan AKP-MHP iktidarının adı konmamış “barış süreci” ABD emperyalizminin bu stratejik yönelimlerinden bağımsız ele alınabilir.

Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkları, Ortadoğu üzerinden oynanan bu kanlı oyunu boş gözlerle izleme hakkına sahip değildir. Dahası, böylesi bir gafletin ağır bedeli yalnızca bölgede akıtılan her damla kanın ve yaşatılan her acının suç ortağı hâline gelmekle sınırlı kalmaz. Emperyalizmin bölge halklarına ağır bedeller ödeten planlarının, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri için de yıkıcı sonuçlara yol açacağı unutulmamalıdır.

Peki, ağır baskı ve sömürü koşulları altında yaşam mücadelesi veren işçiler, devasa teknolojilerle dev savaş makinelerine dönüşen emperyalist devletler ve onların planları karşısında ne yapabilir?

Tarihin bize gösterdiği yalın gerçek, savaş ve saldırganlık politikalarının önüne geçebilecek en büyük gücün işçi sınıfının örgütlü gücü olduğudur.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri, başta İran, Suriye ve Filistin olmak üzere bölge halklarıyla tam dayanışma içinde olmalı; ama öncelikle, görünürde İsrail’i kınayan, fakat onunla her türlü ekonomik, siyasi, hatta askeri ilişkiyi sürdüren kendi sermaye iktidarına karşı açık bir mücadeleye girişmelidir.

NATO’dan çıkılması, NATO ve Amerikan üslerinin kapatılması, emperyalist kuruluşlarla her türlü ilişkinin kesilmesi, bu mücadelenin somut başlıklarıdır.

Emperyalist savaş ve saldırı politikalarına geçit yok!

Emperyalistler ve Siyonistler yenilecek, direnen halklar kazanacak!