İzBB grevi aynasında netleşen saflar

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, içinde bulundukları ekonomik-sosyal yıkıma, temel demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına, kısacası içine hapsedilmeye çalışıldıkları boğucu atmosfere karşı ancak bağımsız, birleşik ve kitlesel mücadele ile karşı koyabilir. O hâlde işçi sınıfı, “sınıfa karşı sınıf” bilincini güçlendirmeli, işçi hareketi düzen siyasetinin etkisinden arınmalı, haklı ve meşru taleplerini birleşik bir mücadeleye dönüştürmek için bağımsız siyasal bir çizgide kendi yolunu açmalıdır.

İzBB’ye bağlı 23 bin belediye işçisi, TİS süreçlerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Günlerce kentin en işlek caddelerini trafiğe kapatarak “eşit işe eşit ücret” taleplerini haykırdılar. Greve katılımın yüksek olmasının yanı sıra, gerçekleşen eylemlerin kalabalık olması da belediye işçisinin taleplerini kazanma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Grevin kitleselliği, kentin tamamını etkilemesi ve CHP’li belediyenin saldırgan tutumu geniş tartışmalara yol açtı. Belediye işçilerinin grevini sahiplenenler, taleplerini haklı ve meşru görenler ile bu taleplere karşı saldırgan tutum takınan ve grevi, hak aramayı hedef tahtasına çakan tutumlar bir arada yaşandı.

Sonuçta, Genel-İş’e hâkim uzlaşmacı anlayışın etkisi ve gerici cereyanların yarattığı atmosfer içerisinde grev, esaslı bir sonuç alınmadan deyim yerindeyse başladığı noktada sona erdi.

Saray iktidarı normalde CHP’li bir belediyede yaşanan böyle bir süreci gündem yapar, yandaş medya da günlerce bunu propaganda malzemesi haline getirirdi. Ancak bu kez böyle olmadı. Saray iktidarı meseleyi çok köpürtmedi, yandaş basın ise sadece sınırlı değinmelerle ve haber verme düzeyinde kalan bir tutum sergiledi. Görünen o ki, AKP cenahı grevin anlamını “kendi muhaliflerinden” daha iyi okudu. Kriz sürecinde binlerce işçinin hak talebiyle gerçekleştirdiği kitlesel eylemlerin etkisi, canlılığı ve dinamizminin yaygınlaşmasından duyduğu tedirginlikle temkinli davranmayı tercih etti.

Belediye işçisinin haklı ve meşru taleplerine yönelik saldırı, sözde emekten yana bir parti olan CHP ve onun etki alanındaki kesimlerden geldi. Bu koroya bazı kesimlerin AKP karşısında CHP’yi yıpratmamak gerekçesiyle katılması ise grev karşıtı cepheyi büyüttü.

Yoksulluk ve sefaletin derinleştiği, hak gasplarının yaygınlaştığı bir süreçte halkın büyük kesiminin gerçekleşen kitlesel bir greve sempatiyle yaklaşması ve bundan umut duyması beklenirdi. Ancak böyle olmadı. Yalan ve çarpıtmalarla dolu bir kampanyayla halk grevci işçilere karşı kışkırtıldı; uydurma rakamlarla algılar yönlendirilmeye çalışıldı. CHP’li belediye başkanı ve aynı partiden ilçe belediye yöneticileri, büyük bir pervasızlıkla grev kırıcılığına soyunarak emek düşmanı bir tutum sergilediler.

AKP’nin yıllardır işçi sınıfının mücadelesine karşı kullandığı ne kadar saldırı yöntemi varsa, CHP’li belediye de bunları kullanmaktan ve insanların geri bilinçlerini kışkırtmaktan geri durmadı. Kısacası, bir düzen partisi olarak CHP, “sosyal belediyecilik” söylemini bir kenara bırakarak katıksız bir emek düşmanı olduğunu bir kez daha gösterdi. Olası bir CHP iktidarında işçi sınıfı ve emekçileri neyin beklediğini de bu vesileyle gözler önüne serildi.

İzBB grevinin bir kez daha gösterdiği temel gerçek şudur: İktidar ya da muhalefet olmaları fark etmeksizin, düzenin partileri, söz konusu işçi sınıfı ve onun hak arayışı olduğunda aynı safta buluşmaktadır. İzBB grevi karşısında alınan ve alınmayan tutumlar bu gerçeğin açık bir kanıtıdır.

Dahası, hatırı sayılır bir işçi-emekçi kesimin grev karşısında konumlanması; işçi sınıfı ve emekçilerin, düzenin iç çatışmalarından ve sermaye partilerinin rekabetinden ne denli etkilendiklerinin ve bu etkinin ne kadar çürütücü olabileceğinin yeni bir göstergesi olmuştur.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, içinde bulundukları ekonomik-sosyal yıkıma, temel demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına, kısacası içine hapsedilmeye çalışıldıkları boğucu atmosfere karşı ancak bağımsız, birleşik ve kitlesel mücadele ile karşı koyabilir.

O hâlde işçi sınıfı, “sınıfa karşı sınıf” bilincini güçlendirmeli, işçi hareketi düzen siyasetinin etkisinden arınmalı, haklı ve meşru taleplerini birleşik bir mücadeleye dönüştürmek için bağımsız siyasal bir çizgide kendi yolunu açmalıdır.