Yapay zekâ ve tarih belleği…

yapay zekâ, kapitalist sistemin yok etmeye çalıştığı düşünme yeteneğinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye devam edecek. O yeteneği tarihsel bir sınıf bilinci ile değerlendirmek ise sadece işçi sınıfının yeteneği olarak kalmaya devam edecek.

Yapay zekâ araçları her geçen gün daha büyük bir hızla gündelik hayatın parçası haline geliyor. Bu araçlar bazen hayatı kolaylaştıran bir imkân, bazen sadece gelişmiş bir arama motoru, bazen de basit bir oyuncak gibi algılanıyor. Ama sadece dünyanın dev tekellerinin bu alana yaptıkları devasa yatırımlarını düşündüğümüzde bile, insanlığın geleceğinde önemli bir rol oynayabilecek bir teknoloji ile karşı karşıya olduğumuzu görmek gerekiyor.

ChatGPT, DeepSeek, Gemini, CoPilot, Grok vb.leri, insanların yapay zekâ ile iletişim kurmasını sağlayan asistanlar sadece. Yapay zekâ ise insanın sinir sistemini taklit eden yapay sinir ağları üzerine kurulu bir sistem. Bu yapay sinir ağları sayesinde makineler deneyimlerden öğrenme, problem çözme, karar verme gibi insanı diğer canlılardan da ayıran kimi zihinsel özellikleri taklit edebiliyor. Bugünün şaşırtıcı sonuçlarına rağmen bu yetenek aslında halen istatistiksel analiz kapasitesine bağlı. Yani makineler elde ettiği verilerden çıkardıkları “olası” en doğru sonucu hayata geçiriyor.

Bu sınırlarda düşünüldüğünde, makinelerin “öğrenmeye” başlaması yeni bir olay değil. Ama 2000’li yıllardan itibaren hayatımıza giren “büyük veri” kavramı ve “derin öğrenme” yöntemi ile bu öğrenme süreci farklı bir nitelik kazanmış oldu. İnternetin hızlı gelişimi ile birlikte tüm dijital izler yapay zekânın öğrendiği bir veri kümesi, yani bilgi yığını haline dönüştü. Ve şaşırtıcı bir şekilde, işlediği veri miktarı çoğaldıkça daha hızlı ve daha fazla öğrenmeye başladı. Olayları algılama, olaylar arasında bağlantılar kurma ve bu bağlantılardan sonuçlar çıkarma yeteneği güçlendi. Kapitalizm insanın düşünme, olayları algılama ve olaylar arasında bağ kurma yeteneğini köreltir. Kısacası kapitalizm insanı makineleştirirken, makineler insandan düşünmeyi öğreniyor!

Ama burada yine de bir sorun var elbette. Bu düşünme yeteneğini tarihsel bellekten kopartırsanız, geriye sadece bir olasılık hesabı ya da istenilen olasılık olarak en popüler bilgi kalır. Bugün için yapay zekânın yapabildiği henüz bu sınırlarda. Grok’un her soruya “Ben sadece gerçeğin peşindeyim” diyerek yanıt vermesine bakmayın. O, sadece olasılığı en yüksek olan, en çok istendiğini düşündüğü cevabın peşinde. Hem de sahibi Elon Musk’ın onu kendi deli saçması fikirleri ile eğitme çabasına rağmen…

Zira, yapay zekânın tarihsel bir belleği yok ama “filtre”leri var. Ancak o filtrelerin sınırlarının elverdiği ölçüde öğrenebiliyor. Kapitalist-emperyalist sistemin efendileri eğitim kurumları, medya ve diğer araçları ile nasıl toplumun düşünce yapısını şekillendirmeye çalışıyorlarsa, yapay zekânın sınırlarını da bu filtreler ile çiziyorlar. Bu sınırları belirleyenin ise insanlığın toplam çıkarları değil onların sınıf çıkarları olduğunu söylemek bile gerekmiyor.

Buna rağmen egemenler kendi aralarında bu sınırlar konusunda hararetli tartışmalar yürütüyorlar. Musk ya da yakın zamana kadar yakın dostu olan Trump gibileri “ideolojisizlik” ve “nesnel gerçeği” arama adı altında kendi ırkçı ve cinsiyetçi fikirlerine yapay zekânın öğrenme sürecinde daha fazla alan açmak istiyorlar. Ama onların “ideolojisizlik” dediği şeyin kendisinin de bir ideoloji olduğunu unutmamak gerekiyor. Ve özel mülkiyete dayalı mevcut toplumsal sistemde yapay zekânın sınırlarını belirleyecek olanın onun sahibi olan emperyalist tekeller olduğunu da…

Yapay zekânın bu sınırları aşıp aşamayacağını, insanı diğer canlılardan ayıran diğer özellikleri taklit etmeyi başarıp başaramayacağını yaşayarak öğreneceğiz. Ama yapay zekâ, kapitalist sistemin yok etmeye çalıştığı düşünme yeteneğinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye devam edecek. O yeteneği tarihsel bir sınıf bilinci ile değerlendirmek ise sadece işçi sınıfının yeteneği olarak kalmaya devam edecek.