Fransa’da işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar iktidarın politikalarını sessizce izleselerdi, Macron yönetiminin işi kolay olurdu. Oysa tersi oluyor. Zira emekçilerin ve genel olarak toplumsal muhalefetin güçlü ve köklü bir mücadele geleneği var. Bu da sistemin krizini derinleştiriyor. Bundan dolayı Macron bazen geri adım atmak zorunda kalıyor.
Fransa, Avrupa Birliği’nin (AB) lideri kabul edilen iki ülkesinden biri ama krizlerden kurtulamıyor. Militarizm ekonomik krizi, ekonomik kriz ise siyasi krizi derinleştiriyor. Dış politikada savaş çığırtkanlığına odaklanan Macron, soykırımcı İsrail’le suç ortaklığı yapıyor. Suriye’de cihatçı terör rejimi kuran HTŞ’nin şefi Muhammed el Colani ile de ilişkileri geliştiriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 2017’den beri işbaşında. Halk desteğini büyük oranda yitirmiş bulunuyor. Faşist partinin adayının kazanmaması için son seçimlerde kitleler ona oy verdiler. Ancak Macron bu gerçeği göz ardı ederek sermayenin çıkarlarına hizmet eden politikalar izlemeyi sürdürdü. Sonuç, ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesi oldu. Bir yılda üç başbakan eskitmek zorunda kaldı.
Macron yasaları ayaklar altına alarak, seçimlerde en çok oy alan sol-sosyalist güçlerin hükümet kurmasını engelledi. Oysa kural olarak mecliste en çok milletvekili olan hükümeti kurar. Macron’un pervasızlığı güçlü olmasından değil, sistemin krizinin giderek derinleşmesinden kaynaklanıyor.
***
Militarizm ve silahlanma, emperyalist-kapitalist devletleri bir veba gibi sarmış durumda. Ukrayna savaşına benzin dökenler arasında yer alan Macron yönetimi de silahlanma ve savaş için dev bütçeler ayırıyor. Bu ise işçilerin, emekçilerin, gençlerin hak ve kazanımlarına saldırmayı gerektiriyor. Zira devasa savaş bütçesi için ödenmesi gereken bir fatura var. Sermayenin temsilcisi Macron bunu kapitalistlerden değil emekçilerden tahsil etmeye çalışıyor.
Militarizm ve savaş politikasının sonuçlarından biri de demokratik hak ve özgürlüklerin budanmasıdır. İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımın protesto edilmesini yasaklamaya kalkışan Macron yönetimi, kitleler sokaklara çıktığında on binlerce polis ve jandarmayı seferber ediyor. Kitleleri yıldırmak için militarist gösteri yapılıyor. Bu tür icraatlar siyasi krizi daha da derinleştiriyor. Zira emperyalist bir ülkenin yılda üç hükümet eskitmesi pek rastlanan bir durum değil.
***
Fransa’da işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar iktidarın politikalarını sessizce izleselerdi, Macron yönetiminin işi kolay olurdu. Oysa tersi oluyor. Zira emekçilerin ve genel olarak toplumsal muhalefetin güçlü ve köklü bir mücadele geleneği var. Bu da sistemin krizini derinleştiriyor. Bundan dolayı Macron bazen geri adım atmak zorunda kalıyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, Fransa’da kitleler sadece ekonomik ve sosyal kazanımları için değil, demokratik hak ve özgürlüklerini korumak için de mücadele ediyor. Son günlerde “Her Şeyi Durdur” adlı sol ittifakın çağrısıyla yapılan eylemler de bu kapsamda. Zira mecliste güvenoyu alamayan Başbakan François Bayrou istifa edince, Macron Savunma Bakanı Lecornu’yu başbakan olarak atadı. Böylece sol ittifakın hükümet kurma hakkı bir kez daha gasp edildi. Bu küstahlık kitlelerin bir kez daha sokaklara çıkmalarını tetikledi.
Macron’un “istediğimi yaparım” tutumunu sürdürmesi kitlesel eylemlerle karşılandı. Görünen o ki, sermaye uşağı Macron’un bu pervasızlığını sineye çekmeyen emekçiler hakları, onurları ve gelecekleri için mücadeleye devam edecekler.