“Naci’nin Filistinlisi, sırf veraset yoluyla Filistinli olanlar değildir. Naci’nin bakışında tüm yoksullar Filistinlidir.
Tüm mazlumlar, ezilenler, kuşatılanlar, gelecek ve devrim… Hepsi Filistinlidir.”
Mahmut Derviş
Hanzala; yalın ayak, elleri arkadan bağlı, üstü başı yamalı bir çocuk… Hanzala, hep on yaşında, hiç büyümedi… Hanzala’nın hep sırtı dönük, yüzünü hiç görmedik…
Naci el-Alî, İsrail’in kurulduğu 1948 yılında “Nakba” (Büyük Felaket) sırasında evlerinden sürülen yaklaşık 1 milyon Filistinliden biri. El-Alî, Nakba yaşandığında 10 yaşındaydı. Hanzala 10 yaşında bir çocuk olarak O’nun kaleminden doğdu. Hanzala hiç büyümedi, çünkü zaman Filistinliler için topraklarından sürgün edildiklerinde “durmuştu”. Hanzala’nın yaşlanmasına izin vermek mültecilerin içinde bulunduğu durumu normalleştirmek demekti Naci için. Hanzala, ancak Filistinliler evlerine döndüğü zaman büyümeye başlayacaktı.
Naci el-Alî’nin oğlu Halid’in anlatımıyla “Hanzala fakir bir çocuk. Pek iyi görünümlü değil, ayakları çıplak, kıyafetinde yamalar var, saçları dağınık. Yani sahip olmayı hayal ettiğiniz çocuk değil. Hanzala bir yönüyle babamın vicdanını temsil ediyor. Hiç yalan söylemeyen, sonuçları ne olursa olsun düşündüğünü söyleyen, doğru tarafta olmaya çalışan bir çocuk”. Hanzala, bir pusula ve o pusulanın yönü daima Filistin’e dönük.
Naci el-Alî’nin kaleminde Hanzala, bazen bir seyirci, bazen ise sessiz bir yargıç. Bir İsrailli askerle Filistinli bir çocuğun elmaları eşit paylaştırmaya çalıştığı, ancak terazinin hileli olduğunu gördüğümüz bir karikatürde Hanzala orada. Ya da, emperyalist şeflerin kendi çıkarları için Orta Doğu haritasını çizdiği bir toplantıda Hanzala kenarda, onların bu oyununu izliyor.
Sırtını dönerek, işgali, tehciri, yoksulluğu, kendilerine reva görülen hangi zulüm varsa hepsini protesto ediyor.
Hanzala yüzünü dönmek için Filistin’in özgür olmasını bekliyor.
Sadece oyunu kuranlara değil, oyuna ortak olanlara da öfkeli. Katledilen kardeşine kefen yapmak için elindeki beyaz kumaşı sıkıca tutan Filistinli kadına yardım ederken “beyaz bayrak” yapacakları gerekçesiyle kumaşı çekiştiren kalabalığa karşı da sırtı dönük Hanzala’nın.
Mısır’ın İsrail’i tanıyan ilk Arap devleti olduğu Camp David Anlaşması sırasında da orada Hanzala. Yaser Arafat’ın İsrail ile Amerika’nın himayesinde yürüttüğü Oslo Barış Müzakereleri’ne giden süreçte de. Hep doğru tarafta Hanzala. Ne o ne de yaratıcısı Naci el-Alî Filistinlilerin haklı davasında doğru tarafta olmaktan vazgeçmediler hiç. Bu yüzden Filistinliler O’nu “devrimin vicdanı” olarak isimlendirdiler.
“Devrimin vicdanı” sessizdi ama kulakları sağır eden bir çığlıkla haykırıyordu. O’nun bu sessiz çığlığı yaratıcısının Kuveyt’ten sürgün edilmesine neden oldu. Naci el-Alî 1980’lerin başında eşi ve dört çocuğuyla birlikle Londra’ya yerleşti. Burada uluslararası bir gazetede Hanzala ile birlikte Filistin davasını savunmaya devam etti. Ta ki 22 Temmuz 1987’ye kadar. O gün ofise gitmek için evden ayrıldıktan kısa bir süre “faili tespit edilemeyen” bir silahlı saldırıya uğradı. Ve 29 Ağustos 1987’de beş hafta yoğun bakımda yaşam savaşı verdikten sonra hayatını kaybetti.
Naci el-Alî’nin yüzüne sıkılan kurşunlar Hanzala’nın sessiz çığlığını susturmak için sıkılmıştı. Ama Naci el-Alî’nin dediği gibi Hanzala, çağın hiç ölmeyecek bir tanığıydı. Dünyaya aniden gelmişti ve onu hiç terk etmeyecekti. “Ben de, öldükten sonra bile onun içinde yaşamaya devam edeceğim…” diyordu el-Alî. Öyle de oldu. Hanzala, işgalin, sürgünlerin ve her türlü zulmün karşısında aynı duruşuyla bize gerçekleri hatırlatmaya devam ediyor. Ve yüzünü dönmek için bizi bekliyor…