Amerika namluları Venezuela’ya çevirdi!

Venezuela işçi sınıfı ve emekçilerinin hem kapitalist sömürüye hem emperyalist saldırganlığa karşı mücadelesi ise haklı, meşru ve etkili tek yoldur. Dünya işçi sınıfına düşen görev, böyle bir mücadelede Venezuela halkının yanında olmaktır.

ABD, kapitalist/emperyalist düzenin hamiliğine esas olarak 1945’ten sonra terfi etti. Japonya teslim olmuş olmasına rağmen Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak yüz binlerce insanın katledilmesinin üzerinden 80 yıl geçti. Bu süre boyunca sayısız savaşı kışkırtan ve pek çok işgalde başrol oynayan ABD, dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin haklarının da başlıca düşmanı olmaya devam etti.

Savaşların yanı sıra onlarca ülkede askeri-faşist darbeler örgütleyen ABD, hem yönetimleri değiştirdi hem de gelişen işçi-emekçi hareketlerini acımasız bir şiddetle ezdi. Bu dönemde birçok ülkede Amerikancı-NATO’cu generallere darbe yaptırıldı. Türkiye’deki 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri de bu kapsamdaydı.

**

Yüzyılın ilk çeyreği sona ererken, emperyalist-kapitalist sistem üzerindeki hegemonik gücü zayıflayan ABD hâlâ askeri darbeler organize ediyor; kirli, kanlı oyunlarla kendisine biat etmeyen yönetimleri değiştiriyor. Suriye’de IŞİD artığı HTŞ’yi başa getiren ABD, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da birçok ülkeyi yerle bir ederek yönetimlerini yeniden dizayn etti. Washington’daki haydut takımının son hedefi ise Venezuela.

ABD ve işbirlikçileri Hugo Chavez’in “21. yüzyıl sosyalizmi” adını verdiği yönetimi yıkmak için 2003’te CIA eliyle darbe girişimi düzenlenmişti. Ancak halkın direnişiyle darbeciler püskürtülmüş ve Chavez görevine dönmüştü. O günden bu yana çok sayıda darbe girişimi yaşandı fakat hepsi fiyaskoyla sonuçlandı.

Trump’ın iktidara gelmesiyle ABD’nin saldırganlığı zirveye ulaştı. Karayiplere savaş filosu gönderen Trump yönetimi, sözde “uyuşturucuya karşı savaş” yürüttüğünü iddia ediyor. Oysa Latin Amerika’nın önde gelen uyuşturucu baronlarının pek çoğu CIA’nın işbirlikçisi iken bu iddiaların kimseyi ikna etmesi mümkün değil. İki de bir tekneleri batırıp balıkçıları öldüren ABD ordusunun gerçek hedefi uyuşturucu baronları değil; Venezuela’da uzun zamandır gerçekleştiremediği yönetim değişikliğini bu kez başarmaktır.

Trump, CIA’nın hazırladığı “harekât planı”na onay verdiğini açıkladı. ABD ekonomik ambargo ve askeri kuşatma eşliğinde, Venezuela’daki işbirlikçilerini harekete geçirerek dört koldan saldırıyor. Medya üzerinden Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya karşı linç kampanyası örgütleniyor. “Maskesiz emperyalist” Trump, Venezuela’yı yağmalamak istediğini gizlemiyor. Tüm bu hazırlıklar ülkenin petrol ve yeraltı kaynaklarını ele geçirmek ve baş belası olarak gördükleri bu rejimden kurtulmak için yapılıyor.

Chavez’in ardından başkan olan Maduro’nun sosyalist olma iddiası elbette tartışmalı. Maduro yönetimi ne kapitalist özel mülkiyet ilişkilerine dokunuyor ne de sömürü ve eşitsizliği ortadan kaldırmak için adımlar atıyor. Yaptığı petrol gelirlerinin bir bölümünü sosyal harcamalara ayırmakla sınırlı. Bu ise halkın çok yönlü sorunları düşünüldüğünde çok yetersiz kalıyor. Maduro yönetimi ABD ile ticareti sürdürmeye de karşı değil. Nitekim Venezuela petrolünün bir kısmı hâlâ ABD şirketlerine satılıyor. Ancak bu kadarı Trump gibi emperyalist zorbalar için yeterli değil. Chavez öncesinde olduğu gibi, oligarklara payını verdikten sonra ülkenin tüm kaynaklarına el koymak istiyorlar.

Latin Amerika’yı kendi “arka bahçesi” gören Amerikan emperyalizmi, bu bölgedeki ülkelerin Rusya ve Çin’le ilişkiler geliştirmesini tehdit olarak görüyor. Maduro’nun Rusya, Çin ve İran’la yakınlaşma çabaları Beyaz Saray’daki gangsterleri çileden çıkarıyor. Venezuela’yı işgal seçeneğinin masada tutulmasına aynı zamanda bu durum yol açıyor.

Trump’ın tehditlerine karşı direneceklerini söyleyen Maduro’nun, böyle bir direnişi gerçekten örgütleyebilmesi için önce ülkedeki Amerikan işbirlikçilerinden kurtulması ve giderek sertleşen sınıf mücadelesinde daha net bir tutum alması gerektiği açıktır. Emperyalist saldırı ve olası bir işgal ancak işçi-emekçilerin, gençliğin ve ilerici-devrimci güçlerin birleşik direnişiyle püskürtülebilir. Ancak emekçilerin bu mücadeleye ne kadar hazırlıklı olduğu belirsizdir. Kapitalistlerin mülklerine dokunmayan Maduro, milyonlarca emekçinin yoksullaşmasını engellemek için kayda değer bir adım atmıyor. Üstelik kendisinin ve çevresinin bu zenginlikten pay aldığına yönelik iddialar da mevcut. Bu durum, samimi bir sosyalist tutumun ancak kapitalist özel mülkiyeti hedef alan ve sömürüyü ortadan kaldırmayı amaçlayan bir mücadeleyle anlam kazanabileceğini gösteriyor.

Emperyalizme karşı direnişte çözümü işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü gücünde değil de diplomatik manevralarda ve uzlaşmalarda arayanların, ABD emperyalizmine boyun eğmek ya da onun tarafından ezilmek dışında bir seçeneği kalmıyor. Venezuela’daki iç sınıf mücadelesinin nasıl şekilleneceği ise ülkenin emperyalist tahakküme karşı direnişinin kaderini belirleyecek gibi görünüyor.

Trump ve çevresindeki gangsterlerin Venezuela’ya yönelik saldırı girişimleri gayrimeşru bir zorbalıktır.

Venezuela işçi sınıfı ve emekçilerinin hem kapitalist sömürüye hem emperyalist saldırganlığa karşı mücadelesi ise haklı, meşru ve etkili tek yoldur. Dünya işçi sınıfına düşen görev, böyle bir mücadelede Venezuela halkının yanında olmaktır.