“Kapitalistler ve sermaye devletleri faturayı işçilerin ve emekçilerin önüne sürdüler. Emekçilerden, “Krizin ve savaşın faturasını ödemek istemiyoruz” yanıtını aldılar.”
Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere gibi Avrupa’nın önde gelen emperyalist ülkelerinde işçi sınıfı ve emekçilerin yaygın bir biçimde hareketlendikleri bir dönemden geçiliyor. Avrupa’da emekçiler her dönem hareketlilik içinde olsalar da bu kez durum farklı. Dar yerel hareketler değil, aynı anda ülkenin farklı kentlerine yayılan bir hareketliliktir sözkonusu olan.
Kapitalizmin egemen olduğu ülkelerde işçi sınıfı ve emekçiler her dönem hakları için mücadele ederler. Zira kapitalistler ile işçi sınıfının çıkarları taban tabana zıttır. Bu ise sonu gelmez sınıf çatışmalarına yol açar.
Avrupa söz konusu olduğunda, kapitalistler belli tavizler vererek sınıflar arası çatışmanın sertleşmesini önleyebiliyorlardı. Ancak bu dönemin artık kapanmakta olduğu görülüyor. Taviz vermek bir yana, birbirini izleyen saldırılarla işçi ve emekçilerin en temel kazanımlarına yöneldiler. Hareketin yayılmasının, işçi ve emekçilerin döne döne sokaklara çıkmasının gerisinde bu var.
Zira sistem yıllardır aşılamayan bir ekonomik-mali kriz içinde. Yanı sıra Ukrayna savaşını fırsat bilerek Avrupa’da devasa bir silahlanmaya yönelmiş bulunuyorlar. Bunların kabarttığı faturaların ödenmesi gerekiyor. Bu da sınıflar arası çatışmaları keskinleştiriyor, işçi sınıfı ile sermaye iktidarı arasındaki gerilimi artırıyor. Çünkü egemen sınıflar hiçbir zaman gönüllü olarak fatura ödemezler. Hem kapitalistler hem de onların çıkarlarını koruyan devletler, faturaları işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak için her yola başvururlar. Egemenler cephesinde “Faturayı kim ödeyecek?” tartışması yapılmaz. Bu faturanın işçi ve emekçilere nasıl ödetileceğinin planlaması yapılır.
Büyüyen faturanın işçi sınıfı ile emekçilere yansıması ücretlerin düşmesi, temel tüketim malları başta olmak üzere her şeyin fiyatının yükselmesi şeklinde olur. Bu ise emekçilerin refah seviyesinde dramatik düşüşler, yoksullaşma ve sefalete sürüklenme demektir.
Avrupa ülkelerinde sınıf mücadelesinin yeniden ön plana çıkmaya başlamasının nedeni, kıtada işçi ve emekçilerin kısmi refah seviyesinin hızla düşmesidir. Bu, hükümetlerin uyguladığı geçici bir politika değil, sistemdeki hâkim eğilimdir. Kıtanın emekçileri kazanılmış haklarının güvence altında olmadığını, onları koruyabilmek için mücadele etmek dışında bir seçenekleri olmadığını fark ediyorlar. Hareketin gücü buradan geliyor.
Kapitalistler ve sermaye devletleri faturayı işçilerin ve emekçilerin önüne sürdüler. Emekçilerden, “Krizin ve savaşın faturasını ödemek istemiyoruz” yanıtını aldılar. Avrupa’da işçi sınıfı ve emekçiler ile egemen güçler arasında “Faturayı kim ödeyecek” kavgası başlamış bulunuyor. Bu kavganın giderek şiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor.