Sabahattin Ali ve Aziz Nesin tarafından çıkarılan Marko Paşa gazetesi muhalif basın geleneğinin önemli bir örneğidir. Marko Paşa tek parti yönetiminin uygulamalarını, siyasal yaşamdaki baskıcı ve engelleyici rolünü sert bir mizah ile eleştiriye tabi tutmuş, sade ve alaycı diliyle dönemin toplumsal muhalefetinin önemli bir odağı haline gelmiştir.
Sabahattin Ali ve Aziz Nesin tarafından çıkarılan Marko Paşa gazetesi muhalif basın geleneğinin önemli bir örneğidir. Marko Paşa tek parti yönetiminin uygulamalarını, siyasal yaşamdaki baskıcı ve engelleyici rolünü sert bir mizah ile eleştiriye tabi tutmuş, sade ve alaycı diliyle dönemin toplumsal muhalefetinin önemli bir odağı haline gelmiştir.
Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz gibi her biri edebiyatımızda önemli bir yere sahip yazar ve öykücüler tarafından çıkarılan gazete büyük bir ilgi görür. İsmini meşhur “Git derdini Markopaşa’ya anlat” deyiminden alan gazetenin ilk sayısı 6 bin, ikincisi 10 bin, üçüncüsü 15 bin, dördüncüsü 25 bin adet basılır ve hepsi iadesiz satılır. İktidar destekçisi gazetelerin bile 20 bin satmakta zorlandığı bir dönemde, Marko Paşa daha ilk sayılarında böyle bir tiraja ulaşır. Bu, gazetenin kendine özgü dili kadar dönemin özellikleriyle de bağlantılıdır.
Toplumcu ve gerçekçi bir mizah anlayışıyla yazılan Marko Paşa, ülkede yaşanan sorunları eleştiriye tâbi tutuyor, cevaplar üretiyor ve bunu kitlelerin anlayacağı bir biçimde mizahi bir dille ortaya koyuyordu. İlk sayılardan itibaren yakalanan hava ve toplumda yarattığı etki dönemin baskı ve sansür ortamında kısa sürede Marko Paşa’yı hedef haline getirmişti. Milletvekilleri meclis kürsüsünden saldırıyor ve bugünlerde de muhalif basına sıkça yapıldığı gibi “kökü dışarıda” olmakla suçlanıyordu.
Hakkında davalar açılmaya başlandığı dönemde Marko Paşa’nın tirajı 80 binin üstüne çıkmıştı. 12 Mart Darbesi’nden sonra başbakanlık yapacak olan Nihat Erim, CHP milletvekili sıfatıyla gazete hakkından şunları söylüyordu:
“Herhangi bir hükümet ve parti aleyhine her gün 200 bin gazete nüshası basılırsa bu, korkunç ve önünde dayanılmaz bir halk efkârı hareketini kısa zamanda yaratır. Bir nüsha gazeteyi birkaç kişi okur ve bu bütün memleketin aydınları ve okuyup yazma bilenleri aleyhe döndü mü, milyonlarca seçmeni de beraberinde çeker.”
Açılan davaların ardı arkası kesilmiyordu. Sabahattin Ali, Aziz Nesin yazdıkları yazılar nedeniyle tutuklanma ve sürgün cezası ile karşı karşıya kalıyordu. Hapishanedekiler ile dışarıda kalanlar gazeteyi“vardiyalı” çıkarıyordu. Birçok hukuki süreçten geçen, sansüre maruz kalan Marko Paşa’nın ismi değişiyor ama toplumsal yaşamdaki ağırlığı ve tutumu değişmiyordu. Gazete “toplatılmadığı zaman çıkar”, “yazarları tutuklu olmadığı zaman çıkar” ibareleri ile yoluna devam ediyordu.
Marko Paşa’yı basacak matbaanın bulunamadığı dönemde, 7 Nisan 1947’de yazdığı başyazıda, Sabahattin Ali okurlarına ve iktidara şöyle sesleniyordu:
“Marko Paşa, meğer ne kadar büyük bir kuvvetmiş. Biz onlardan, onlar bizden korkuyor. Korku, dağları beklermiş, şimdi matbaaları bekliyor. Hiçbir matbaa Marko Paşa’yı basmıyor.
Ey, bir cılız kalemden dile gelen hakikat… Sen devleri korkutacak kadar mı korkunçsun?..