Kudüs “kırmızı çizgiler”in neresinde?

“İsrail’in baskı ve zulmüne karşı direnen Filistin halkıyla dayanışmak, din istismarcısı sahtekarların işi değil. Bu, işçi sınıfı ile emekçilere düşen bir sorumluluktur.”

Dini duyguları istismar eden Ortadoğu liderlerinin ortak bir özelliği var. Söze gelince hepsi için Kudüs davası kutsaldır, Kudüs’ün simgesi kabul edilen Mescidi Aksa ise hepsinin “kırmızı çizgisi”dir. Bir dönem bunu en sık dile getirenlerin başında Recep Tayyip Erdoğan geliyordu. Medyadaki dalkavuklar Erdoğan’ı neredeyse “Kudüs’ün kurtarıcısı” ilan edeceklerdi. Siyonist İsrail rejimi, Kudüs’ü/Mescidi Aksa’yı “kırmızı çizgi” ilan edenleri zerre kadar ciddiye almıyor. Zira “kutsallarımız” diye başlayan nutukların propaganda amaçlı olduğunu biliyor. Bu yüzden de bu sahte tepkilere aldırmadan her istediğinde Kudüs ve Mescidi Aksa’ya dönük saldırılar düzenliyor.

Ramazan ayının başlamasından sonra Mescidi Aksa’da yaşananlar, bir kez daha din istismarcılarının takkelerinin düşüp kellerinin görünmesini sağladı. Ramazan ayının ilk günlerinde hem İsrail polisi hem de kökten dinci Yahudi yerleşimciler Mescidi Aksa’yı işgal etti. Bu küstahlığa karşı direnen yüzlerce Filistinli, mescidin içinden zorla çıkartılarak gözaltına alındı. Ancak Filistinliler bu zorbalığa boyun eğmediler. Tersine, baskı arttıkça daha çok kişi polisle ve yerleşimcilerle çatışarak mescide geldi. Toplu namaz kılmak bir tür direnişe dönüştü.


Tıpkı Erdoğan gibi suç dosyaları kabarık olan Binyamin Netanyahu İsrail hükümetinin başında bulunuyor. İsrail’de aylardan beri Netanyahu’nun politikalarını protesto eden kitle gösterileri gerçekleşiyor. Hükümet geri adım atsa da eylemcilerin öfkesi dinmiş değil. Dikkatleri başka yöne çekme hesabıyla Gazze’yi bombalamaya başlayan İsrail hükümeti, Batı Şeria’da yeni cinayetler işledi. Direnişçi örgütler Gazze, Güney Lübnan ve Suriye’nin Golan Tepeleri bölgesinden İsrail’e roket fırlattılar. Gerilim birden tırmandı, yeni bir savaşın eşiğinden dönüldü. Mescidi Aksa’ya dönük saldırılar da aynı amacı taşıyor.

Başta Recep Tayyip Erdoğan ve Saray rejimi olmak üzere “Kudüs’ün hamileri” İsrail saldırganlığı karışında neler yaptı?
Hiçbir şey! Bir zamanlar esip gürleyen, “Kudüs kırmızı çizgimizdir” diye bağıran Erdoğan, süt dökmüş kedi misali mırın-kırın laflarla “tepki” gösterdi. Körfez’deki zengin yozlaşmış şeyhler, krallar, sultanlar ise oralı bile olmadılar. Yalnız bırakılmasına rağmen Filistin halkı her tür zorbalığa göğüs gerdi. Mescidi Aksa’yı sürekli direniş alanına çevirdi. Sonunda azgın Netanyahu hükümeti bir kez daha geri adım atmak zorunda kaldı. Kökten dinci Yahudi yerleşimcilerin Mescidi Aksa’nın sahasına girmesi Ramazan ayı boyunca yasaklandı. Yani İsrail’e geri adım attıran güç, Kudüs ve Aksa için sahte nutuklar atan zatlar değil, Filistin halkının direnişi oldu.

Bu olay, sermaye adına siyaset yapan AKP tipi partilerin, Kudüs ve Filistin davası gibi duyarlılıklarının sadece bir propaganda malzemesi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Din üzerinden siyaset yapan bu sahtekârların derdi emekçilerin inançlarını istismar edip siyasi destek elde etmektir. Dolayısıyla İsrail polisinin Mescidi Aksa’da terör estirmesini göstermelik kınamalarla geçiştirmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.

Vurgulamak gerekiyor ki İsrail’in baskı ve zulmüne karşı direnen Filistin halkıyla dayanışmak, din istismarcısı sahtekarların işi değil. Bu, işçi sınıfı ile emekçilere düşen bir sorumluluktur. Ortadoğu’da en çok ihtiyaç duyulan şey işçilerin birliğini, halkların kardeşliğini inşa etmek için çaba harcamaktır.