Resim, tiyatro ya da edebiyat… Hemen her dalı ile sanat; dünü bugüne, bugünü geleceğe taşımanın bir aracı. Sanatın burjuvazinin tekelinde olduğu günümüz koşullarında işçi sınıfının ve yoksul halkın acısını, direncini ve elbette mücadelesini sanat yolu ile geleceğe taşımanın ise apayrı bir anlamı ve değeri var. Biz de resimleri ile bu çabanın parçası olan Kazım Şimşek ile yaptığı resimler, sanat emekçilerinin yaşadığı sorunlar ve işçi sınıfı-sanat ilişkisi üzerine konuştuk…
Bir süredir “Faşizm Günlükleri” isimli bir resim serisi üzerinde çalışıyorsunuz. Bu fikrin ortaya çıkışı ve resimlerinizde işlediğiniz konular hakkında okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Egemen güçlerin kriz dönemlerinde faşist baskı yöntemlerini çok daha yoğun bir şekilde kullandıklarını biliyoruz. İçinden geçtiğimiz süreçte bu baskının aldığı boyutu ise hepimiz biliyoruz zaten.
“Faşizm Günlükleri”ne başlarken amacım bu çerçevede bir çeşit hafıza ve arşiv oluşturmaktı. Aslında bu hafıza zamanımızın araçlarıyla etkin bir şekilde yapılıyor. Fotoğraf, video bu anlamda önemli araçlar. Ben de resim yapan biri olarak farklı bir koldan tanık olduğumuz durumları anlatma ihtiyacı duydum.
Bu seri içinde yer alan resimlerden biri de “Fabrikada polis” isimli çalışmanız. Faşizmin üretim sürecinde işçiler için karşılığını resmederken size düşündürdüklerinden bahsedelim o zaman biraz da?
2015 yılında Metal Fırtına döneminde Arçelik LG’de çevik kuvvet polislerinin fabrikanın içine girerek, işçileri yıldırmak adına fabrikada gövde gösterisi yaptıklarını gördük. Korkuyu egemen kılmak, insanları hak mücadelesinden koparmak adına yapılan bir şeydi bu. Yani, en temel hakların dile getirilmesine bile tahammül edemeyen bir sistemden bahsediyoruz. Haklı ve meşru bir taleple eyleme geçiyorsunuz ve yanı başınızda silahlarıyla onlarca polis. Bu görüntü birçok sözcükten daha fazlasını anlatıyor.
Peki, hayatın çıplak gerçekliğini bu şekilde dile getirirken ortaya çıkardığınız eserleri işçilere ulaştırmayı başarabiliyor musunuz? Bir sanat emekçisi olarak bu konuda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Yeterince değil. Çünkü birçok şey gibi kültür-sanat da burjuvazinin boyunduruğu altında. Sanat bugün büyük bir endüstri dalı olarak hayatımızda. Galeriler, komisyoncular, simsarlar ile açık bir artı değer üretimi var. Diğer yandan bu endüstri içinde olmak dahi birçok sanatçı için mümkün olmuyor. Öyle ya da böyle burjuva sanat anlayışına ve sanat komisyoncularının beğenisine endekslenmiş bir sistem var. Sistemin içinde özgünlüğünü kaybetmek ya da sistemin dışında kalıp açlıkla savaşmak dışında bir seçenek kalmıyor sanat emekçisine.
Yaşamın her alanına yayılan baskı bizler için de geçerli. Alternatif alanlar; örneğin sokaklar, dijital platformlar, farklı yayın organları var ama bunlarda dahi ifade özgürlüğü yok ediliyor. Değil sanatçılar artık herkes için “cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle göz altına alınmak, hapse atılmak sıradanlaşmış durumda.
Biz sizi mücadeleci işçilerin yanındaki duruşunuzla da tanıyoruz. Örneğin 60 gün süren Greif işgali sırasında orada kolektif bir sanatsal üretim de gerçekleştirdiniz. Bu deneyiminizden yola çıkarak işçi sınıfının sanatsal üretim ile ilişkisi konusunda neler söylemek istersiniz?
Greif deneyiminden kendi adıma öğrendiğim çok fazla şey var. Bir sanatçı olarak öğrendiğim en önemli şey ise, sanatsal üretimin yalnızca alışık olduğumuz araçlarla yani resim, heykel ve diğerleri ile sınırlı olmadığı. Sanatın insanın yaratıcı etkinliğinin tamamını kapsayan bir şey olduğuna orada daha çok inandım. Bu nedenle direnişin kendisi de bizzat bir sanat eseridir diyorum. Greif direnişi bunun için gördüğüm en güzel örneklerden biriydi. Ayrıca orada bulunduğum süre içinde zamanını özgür olarak değerlendirebilen işçilerin, belki de hiçbir sanatsal eğitim almamalarına rağmen bir pankart boyarken ya da bir tiyatro oyunu sergilerken ne kadar başarılı olabildiklerini de gördüm.
Son olarak gazetemiz aracılığıyla okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Sanat birbirimize ulaşmanın, birbirimizin kalbine dokunmanın en güçlü araçlarından biridir. Bizler aynı düzenin altında yoğrulan, aynı çelişkileri ve geleceği paylaşan insanlarız. Sanat bizleri birbirimize yakınlaştıracaktır. Herkese hep birlikte umutlu, mutlu yarınlar dilerim.