Mata sürecine dair…

“Üretim durdurulduktan sonra Mata yönetiminin hamlelerini boşa düşürmek için iyi bir iç örgütlülük yaratılmalıydı. İşçilerin şüpheleri, kaygıları, ihtiyaçları temelinde tartışmalar ve müdahaleler gerçekleştirilmeliydi. Sendika yönetimine güvensizliğin olduğu yerde işçilerin kendi gücüne güveneceği taban örgütlülüklerine ihtiyaç vardı. İşçiler direnişin öznesi olmalıydı ki, direnişle bağları güçlensin, fabrika yönetiminin tehditlerine boyun eğmesin. Ancak bu yapılamadı.”

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yetkili olduğu Mata Otomotiv fabrikasında ek zam talebiyle başlayan, üretimi durdurmaya varan fiili grev iki ay boyunca sürdü. Baskılar sonucu fabrikanın önünden Serbest Bölge girişine taşınan direniş 1 Mayıs arifesinde sessiz sedasız bitirildi.

Derinleşen ekonomik kriz ile düşen alım gücü ve eriyen ücretler işçileri sefalet koşullarına mahkûm bıraktı. Metal işkolunda sendikalı birçok yerde imzalanan TİS’ler yetersiz kalırken, işçiler ek zam talebiyle eylemler gerçekleştirdiler, kazanımlar elde ettiler.

Mata Otomotiv’de de geçtiğimiz yıl imzalanan TİS’le alınan zammın erimesiyle ek zam talebi yükseltildi. Bu talebin karşılanmaması nedeniyle üretimin durdurulması çok önemli bir adımdı. Mata işçileri sonuçtan bağımsız olarak bu adımı attılar. Ancak bu adımın gerekleri yeterince yerine getirilmedi.

Üretimin durdurulmasından iki ay öncesinde ek zam talebi fabrika yönetimine iletilmiş ve bu talep kesinlikle reddedilmişti. TİS süreçlerine çok öncesinden hazırlanan Mata kapitalistinin bu talebe karşılık da çeşitli önlemler alacağı bilinmeliydi. Ancak Birleşik Metal yönetimi ile fabrika temsilcileri önce fabrikada, sonrasında Serbest Bölge önünde eylemlere devam etme ve işçilerin basıncıyla birtakım eylemler yapmanın dışına çıkmadılar. Mata işçilerinin örgütlülük düzeyi de bu sınırların aşılmasını sağlayamadı.

İşçi ve sendika düşmanlığı ile bilinen Mata kapitalistinin yıllardır gerçekleştirdiği saldırılar karşısında sendika yönetiminin sessizliği, yer yer yönetime sunduğu destek zaten sendikaya büyük bir güvensizlik yaratıyorken, direniş sürecinde de bu sorun aşılamadı.

İşçiler direnişin öznesi yapılmak istenmedi. Toplantılar planlama toplantılarından çok bilgilendirme sınırında kaldı. İşçilerin talep ve önerileri göz ardı edildi.

Üretim durdurulduktan sonra Mata yönetiminin hamlelerini boşa düşürmek için iyi bir iç örgütlülük yaratılmalıydı. İşçilerin şüpheleri, kaygıları, ihtiyaçları temelinde tartışmalar ve müdahaleler gerçekleştirilmeliydi. Sendika yönetimine güvensizliğin olduğu yerde işçilearin kendi gücüne güveneceği taban örgütlülüklerine ihtiyaç vardı. İşçiler direnişin öznesi olmalıydı ki, direnişle bağları güçlensin, fabrika yönetiminin tehditlerine boyun eğmesin. Ancak bu yapılamadı.

Sendika yönetimi işçilerin maddi kaygılarını gidermekten uzaktı. İşçilerin hiçbir ihtiyacını karşılayamayacak olan 4 bin liralık destek işçilerin geçim kaygılarını arttırdı. İşçilerin en azından asgari ücret düzeyinde bir destek istemesi “Burası ticari bir işletme değil”, “Yasal grev süreci değil, size maddi destek sunamayız” vb. söylemlerle karşılandı. Oysa grev ve direniş fonunda milyonların biriktiğiyle övünen ve son genel kurulda bu paranın kullanımını sendika yönetimine veren Birleşik Metal-İş yönetimi bu açıdan da direnişi sahipsiz bıraktı.

Mata yönetimi baskı ve tehditlerle, ikna çabalarıyla işçileri işbaşı yaptırmaya başladığında da gerekli adımlar atılmadı. İçeride çalışanlara dönük çağrı yapılmaması, planlı ve organize bir ikna çabası ortaya konulmaması ile işçilerin kutuplaştırılmasına seyirci kalındı. Bir süre sonra da geri dönülmez bir yola girildi. İşçiler öznesi olmadığı, umut görmediği direnişin dışına düştüler. Bu adımlar atıldığı halde de bazı işçiler direnişten kopabilirdi ancak direnişin güçlü bir şekilde devam etmesi ve sonuç alması ancak bu şekilde sağlanabilirdi.

İşten atmalar karşısında direnişe devam kararlılığı doğru bir tutumdu. Ancak sürecin yukarıda belirttiğimiz şekilde örgütlenmemiş olması direnişin en temel eksiğiydi.

Ankara yürüyüşü ile de önemli bir adım atıldı. Sermayenin hizmetindeki AKP-MHP iktidarı işçilerin en haklı taleplerine kulaklarını tıkayıp önlerine polis barikatı kurdular. Bu ve benzeri eylemleri sıklaştırmak direnişi büyütmek için gerekli ve önemliydi. Mesele Ankara’da temaslar kurmak değil, ülke gündeminde yer tutmak olmalıydı.

Fabrika ve Serbest Bölge önündeki eylemler vardiya değişimlerinde kısa süreliğine de olsa yol kesme eylemlerine dönüştürülebilmeli, sermayenin çarkları yavaşlatılabilmeliydi. Sermayeyi sıkıştıracak eylem biçimleri hayata geçirilebilmeliydi. Bir kısmı Serbest Bölge’de olmak üzere başta Birleşik Metal-İş üyesi binlerce işçi sürecin parçası haline getirilmeliydi. Valfsan ve HT Solar işçileri eylemlere düzenli destek sunmalı, sınıf dayanışmasını yükseltmeliydi. Ancak özenli bir şekilde bundan uzak duruldu.

Bütün bunlar, direnişin kazanımla sonuçlanmasının önüne geçmiş, işçilerde sendikaya dair güvensizlik yaratmıştır. Ancak şu unutulmamalıdır ki, bütün bu sorunları aşacak olan işçilerin kendi örgütlülüğüdür. Mata işçileri bunu başaramadığı, kendisi direnişin öznesi olamadığı sürece sermayenin saldırıları karşısında sonuç elde edemeyeceği ortadadır.

Mata işçileri başta olmak üzere işçi sınıfı bu süreçten gerekli dersleri çıkarmalıdır. Öncelikle de sendikadan bağımsız tabandan örgütlenmenin ve fiili meşru mücadelenin önemi bilince çıkarılmalıdır.