SYRIZA deneyimi…

“SYRIZA macerası”nın bu şekilde sonuçlanması aslında beklenen bir şeydi. Zira düzenin tüm kurumlarında, işçi sınıfının değil sermaye sınıfının işleri görülür. O kurumlar sömürücü kapitalist sınıfların çıkarlarını korumak ve her türden eşitsizliğin kaynağı olan düzenin çarklarını döndürmek için oluşturulmuştur. Bunun dışında verilen vaatler her zaman boş vaatler olmaya mahkumdur.

Yunanistan’da 21 Mayıs’ta genel seçimler gerçekleşti. Bir dönem işçi ve emekçilerin desteği ile yüksek oy alıp hükümet kuran SYRIZA/Radikal Sol Koalisyon-İlerici İttifak, %20,06 oranında oy aldı.

SYRIZA lideri Aleksis Çipras sonuçların “son derece olumsuz” olduğunu açıkladı. Durumu değerlendireceklerini belirterek, “Başka bir mücadele daha olacak. İhtiyaç duyulan tüm değişiklikleri bir an önce yapmalıyız” ifadelerini kullandı. Bu düşüş SYRIZA için büyük bir başarısızlık sayılıyor. Zira sağcı Yeni Demokrasi Partisi oyların yüzde 40,79’unu alarak SYRIZA’ya büyük bir fark attı.


2004’te sol örgüt ve grupların seçim ittifakı olarak kurulan SYRIZA’nın yükselişi, 2008’de başlayan ekonomik-mali krizin ardından gelişen işçi sınıfı hareketi dalgasının etkisiyle mümkün olmuştu. Mali krizin faturasını ödemeyi reddeden işçi sınıfı ve emekçiler peş peşe gerçekleştirdikleri genel grevlerle düzeni sıkıştırmışlardı. Bu dalga yükselirken ilerici, sol, sosyalist örgüt ve gruplar güçlenmeye başlamış, yeni grupların katılımıyla güçlenen SYRIZA bir alternatif olarak öne çıkmıştı.

İttifakın Atina’daki yerel önderlerinden biri olan 33 yaşındaki Aleksis Çipras 10 Şubat 2008’de genel başkanlığa seçildi. Kriz ortamında lider seçilen Çipras bir cereyan estirmiş, SYRIZA yükselişe geçmişti. Kitle hareketinin yükselişte olduğu bir sürecin ardından yapılan 17 Haziran 2012 seçimlerinde %16,78 oy oranıyla ikinci olan SYRIZA, 26 Ocak 2015 seçimlerinde ise %36,29 oranında oy alarak birinci oldu ve 149 milletvekili çıkardı.

Radikal Sol Koalisyon bu başarıya neo-liberal yıkım saldırılarına karşı yapılan genel grevler ve kitlesel yürüyüşler sayesinde ulaşmıştır. İşçi sınıfı, emekçiler ve gençler yıllara yayılan mücadeleler yürüttüler. Neo liberalizme karşı çıkan SYRIZA işçi ve emekçilerden güçlü bir destek almayı başardı. SYRIZA hükümeti kuruldu ve genç lideri Çipras başbakan oldu. Umutlanan emekçiler kurulan hükümetin sorunları çözmesini beklediler. Zira Çipras bu yönde net sözler vermişti.

Çipras hükümeti IMF ile Yunanistan’ın borçlu olduğu Alman bankalarının dayatmalarına karşı çıkacağını ilan etmişti. Nitekim neo-liberal kemer sıkma politikalarını referanduma sundu ve Yunan halkının % 61’i ret oyu verdi. Buna rağmen Çipras neo-liberal saldırı politikaları uygulayarak emekçilerin iradesini tanımadı. O süreçte vergiler arttırıldı, sosyal güvenlik sistemi ve iş yasaları değiştirildi. Zamlar yapıldı, işten atmalar gerçekleşti, sosyal haklar gasp edildi. Tüm bunlar SYRIZA’yı başa getiren işçi ve emekçilerin kazanımlarına dönük saldırılardı. Emekçilere verdiği sözleri tutamadığı için SYRIZA düşüşe geçti. Yapılan son seçimlerde bu durum daha belirgin bir hale geldi.

Radikal Sol olarak tanımlanan hükümet ve onun lideri Çipras neo-liberal politikaları hayata geçirerek, emperyalist-kapitalist düzenin işleyişine uygun hareket etti. IMF ve Alman bankalarının dayatmalarına boyun eğdi. Bunlara karşı çıkanlar görevden alındı. Sonuçta Radikal Sol’u temsil ettiğini iddia eden bu parti, sermayenin ve emperyalistlerin dayatmalarına karşı direnme gücü sergileyemedi. Sömürü düzeninin ihtiyaçlarının gereklerini yerine getirdiği için emekçilerin desteğini yitirdi.

SYRIZA deneyimi, kapitalist düzenin parlamentosunda işçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarına çözüm üretilebileceği iddiasının ne kadar boş olduğunu göstermiştir. Radikal solu temsil ettiğini söyleyenlerin bile bu konuda kayda değer bir şey yapmalarının mümkün olmadığı bir kez daha ispatlanmıştır.

“SYRIZA macerası”nın bu şekilde sonuçlanması aslında beklenen bir şeydi. Zira düzenin tüm kurumlarında, işçi sınıfının değil sermaye sınıfının işleri görülür. O kurumlar sömürücü kapitalist sınıfların çıkarlarını korumak ve her türden eşitsizliğin kaynağı olan düzenin çarklarını döndürmek için oluşturulmuştur. Bunun dışında verilen vaatler her zaman boş vaatler olmaya mahkumdur.
Bu deneyim bize gösteriyor ki, işçi sınıfı düzen kurumlarına umut bağlamamalıdır. Kendi bağımsız örgütlenmesiyle hakları, talepleri ve özlemleri için mücadele etmelidir. Bu, hem sosyal ve siyasal hakları kazanma, hem de sömürü ve kölelik düzeninden tamamen kurtulma mücadelesinin olmazsa olmazıdır.