“İşçi ve emekçilerin unutmaması gereken gerçek şudur. İktidarı ve muhalefeti ile tüm düzen partilerinin mayasında Amerikancılık, aynı anlama gelmek üzere NATO’culuk vardır. Bu partilerin varlık nedeni sermayeye ve emperyalistlere hizmet etmektir. Onlar ABD-NATO’nun hizmetine koşarken, birbirlerini “dış güçlerin maşası” olmakla itham edecek kadar da arsızdırlar.”
Seçim süreçleri sermaye partilerinin en çok yalan söyledikleri dönemlerdir. Son seçim süreci bu gerçeğe bir kez daha tanıklık etti. Tayyip Erdoğan AKP’si ise yine yalancılıkta ilk sırada. Sahte vaatlere, çarpıtmaya dayalı propagandaya, montaj videolara dış politika konusundaki büyük yalanlar eşlik etti.
AKP ve suç ortağı MHP seçim propagandası yaparken, Amerika ve NATO’ya karşıymış pozları takındılar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu doğrudan Amerika’yı suçlayan vaazlar bile verdi. Millet İttifakı’nı ise “dış güçlerin maşası” olmakla suçladılar. Saraydan beslenen sözde “gazeteciler” de aynı yalanları tekrarlayıp durdular. AKP’nin ak trolleri, yalan ve çarpıtma kampanyasını sosyal medyaya taşıdılar.
Erdoğan ve AKP’nin yönetici takımı, “Amerika’ya kafa tutuyoruz” algısı yaratmak için yalanlara başvurdular. Devlet Bahçeli ve MHP’nin “reisleri” de aynısını yaptılar. Yarattıkları sahte görüntü ile oy avına çıktılar. Seçim süreci bu tür yalanların emekçileri kandırmada hala da işe yaradığını gösterdi.
Ama “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” demişler. Bu sahtekarların yalanları da seçimlerin hemen ertesinde ortalığa döküldü. Türkiye’yi ilk ziyaret eden kişi, emperyalist savaş aygıtı NATO’nun sekreteri Jens Stoltenberg oldu. Seçimlerden 3-4 gün sonra soluğu Türkiye’de alan Stoltenberg, Erdoğan’la özel bir görüşme yaptı ve onun yemin törenine katıldı.
Stoltenberg saray rejiminin üst düzey yetkilileriyle de ikili görüşmeler yaptı. NATO şefi Türkiye’deyken, Sarayın Milli Savunma Bakanlığı bir açıklama yaptı. Öğrendik ki, 700 Türk askeri Kosova’ya gidecek ve orada NATO adına polislik yapacak. Stoltenberg’in bir diğer talebi ise İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması oldu. Nitekim Stoltenberg-Erdoğan görüşmesinden sonra yapılan açıklamada, NATO, Türkiye ve İsveç’in “üçlü görüşmeler”e başlayacağı belirtildi.
ABD Başkanı Joe Biden’ın 2 Haziran’da yaptığı açıklamadan da Erdoğan’ın bu konuda Amerika’ya söz verdiği anlaşılıyor. “İsveç yakın zamanda NATO üyesi olacak. Bu olacak söz veriyorum” şeklinde konuşan Biden, belli ki gerekli güvenceyi almıştı.
Seçimlerden önce ABD’yi ziyaret eden Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın, Biden yönetimine istediği güvenceleri vermiştir. Seçim meydanlarında “Muhalefet dış güçlerin maşasıdır” diye bağıran Erdoğan, perde arkasından Biden’a elçi gönderip, seçimlerde ABD’nin desteğini arkasına almıştır.
Elbette pazarlık sadece NATO’ya hizmetle sınırlı değil. Sarayın yeni kabinesindeki bazı isimlerin de ABD tarafından dayatıldığı söyleniyor. Kabinenin bileşimi de bunu teyit ediyor. Örneğin Maliye Bakanı Londra’daki “faiz lobisi” ile yakın ilişkileri olan biri. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Amerika’dan ithal edildi. AKP’ye destek vermesi için Biden yönetimi ile pazarlık yapan İbrahim Kalın ise MİT şefi oldu. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de 1997-1999 yılları arasında İtalya-Napoli’de konuşlu NATO Güney Bölge Komutanlığı Muhabere Başkan Yardımcılığı yapmış. Liste uzayıp gidiyor…
Görülüyor ki, oy avcılığı yaparken “anti-Amerikancı” maske takınan Tayyip Erdoğan ile yönetici takımı, ABD ve NATO’ya hizmet etmeye devam ediyor.
İşçi ve emekçilerin unutmaması gereken gerçek şudur. İktidarı ve muhalefeti ile tüm düzen partilerinin mayasında Amerikancılık, aynı anlama gelmek üzere NATO’culuk vardır. Bu partilerin varlık nedeni sermayeye ve emperyalistlere hizmet etmektir. Onlar ABD-NATO’nun hizmetine koşarken, birbirlerini “dış güçlerin maşası” olmakla itham edecek kadar da arsızdırlar.