İşçi sınıfının meşalesi: Maksim Gorki

Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim gibi eserleri kendi yaşamından izler taşıdığı gibi, dönemin insan gerçekliğini de yansıtır. Bilinçli, umutlu ve hep gerçekçidir Maksim Gorki.

Dünya edebiyatında işçi sınıfının ve tüm emekçilerin yaşamına ışık tutan yazarlar arasında belki de en bilineni Maksim Gorki’dir.
28 Mart 1868 yılında doğan Gorki yaşamı boyunca aktif bir eylem insanı ve üretken bir kalem olmuştur.

Çocukluğundan itibaren ağır ve yorucu işlerde çalışmış, yaşamı atölyelerden, fabrikalardan, gezip dolaştığı yoksul köylerdeki acımasız koşullardan öğrenmiştir. Rusya’daki sınıf mücadelesinin adeta bir hafızası gibidir Gorki. Çarlık Rusyası’nın emekçiler üzerinde estirdiği terörü ve sömürüyü keskin gözlem gücü ve sade diliyle bizlere aktarır.

Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim gibi eserleri kendi yaşamından izler taşıdığı gibi, dönemin insan gerçekliğini de yansıtır. Bilinçli, umutlu ve hep gerçekçidir Maksim Gorki.

Bu gücünü devrimci bakış açısına ve sosyalizme duyduğu inanca borçludur.

Hepimizin onu tanımamıza vesile olan kitabı “Ana” da sıradan bir emekçi kadının devrimci mücadele koşullarında nasıl değişip dönüştüğünü 1905 devrimi koşulları içinde anlatır.

Bütün öncü işçilerin bir başucu kitabıdır “Ana” romanı.

Onun kitaplarında yazdığı her şey tarih bilinciyle dünümüzü ve bugünü daha iyi değerlendirmemizi kolaylaştırır.

İşçilerin taban örgütlenmesini, kendi doğal gelişimlerini, sömürüye karşı nasıl örgütlü mücadele ile karşı koyacaklarını “Ekmeğimi Kazanırken” ve “Ana”’da fazlasıyla buluruz.

Sanatın özgürlüğü işçi sınıfının özgürlüğüne bağlanmıştır Maksim Gorki’de.

O sadece bir yazar aydın değildi. Aynı zamanda bir eylem adamı inançlı bir sosyalist olarak yaşadı ve öldü. Yolu sınıf mücadelesinden hiç ayrı düşmedi.

Maksim Gorki’ye vefa borcumuz örgütlü mücadeleyi yükseltmek ve sosyalist bir dünya kurmaktır.

Yazar 18 Haziran 1936 yılında aramızdan ayrıldı. Ama eserleri, mücadelesi, edebi gücüyle hep bizimle olacak.