Önce sahada ter dökenler kazanacak”

Metin Kurt yaşamı boyunca sahadaki mücadelesinin bir parçası olarak saydığı sınıf mücadelesi ile sporu birleştirmeye çalıştı. Futbolun borsanın konusu haline gelmesine ve halktan kopmasına karşı mücadele etti.

Bu düzendeki çoğu şey gibi sporun tüm kolları da paranın konusu haline gelmiş durumda. Özellikle futbol artık büyük bir endüstri! Milyon avrolara futbolcu alınıyor, yayın gelirleri astronomik rakamlara çıkıyor, localar, havuzlu tribünler ile ayrıcalıklı burjuvalara daha lüks bir seyir keyfi sağlanıyor. Futbolcular ise bir süper star muamelesi görüyor.

Milyonlarca emekçinin neredeyse tapındığı futbol yıldızları, sorun emekçiler ve onların sorunları olduğunda neler yapıyor acaba? Bu büyük endüstrinin temelinde artık kapitalist kâr hırsı ve buna dayalı güç ilişkileri yatıyor. Bu yüzden endüstrinin görünen yüzü olan futbolcular çoğu zaman toplumsal sorunlara ya duyarsız davranıyor ya da çoğu piar çalışması olan suya sabuna dokunmayan tepkiler ortaya koyuyorlar. Tabii ki hepsi böyle değil. İstisnalar da var.

Bir dönem Galatasaray ve milli takımın önemli yıldızlarından olan Metin Kurt bunlardan biriydi. “Futbol borsada değil arsada güzel” sözleriyle endüstriyel futbolun yarattığı yanılsamaya isyan eden Kurt, önce Altay kulübünde dikkat çekti. Transfer olduğu PTT Spor’da yıldızlaşan Kurt 1970 yılında Galatasaray’a transfer oldu. Sosyalist kimliğini saklamayan, futbol dünyasının acımasız kurallarına rağmen hem tüm futbolcuların hem de diğer spor emekçilerinin hakları için mücadele eden ender sporculardan biri oldu. “Spartaküs” ve “Çizgi Metin” lakaplarıyla anılır, tribünler tarafından “Gladyatör” diye çağrılırdı. O Türkiye’deki yeşil sahalarda daha önce hiç yaşanmamış bir hikâyenin kahramanı oldu. Bir keresinde neden hep çizgide oynuyordunuz sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

“Halka en yakın yer neresi? Çizgi. Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmiyorum. Kapalının önünde oynamamak için bir devre sağ açık, bir devre de sol açık oynuyorum.”

Galatasaray’da başarılı olduktan sonra milli takıma seçilmişti. Eğer futbol dünyasında yaşanan haksızlıklara boyun eğseydi, milyonları cebine indirip rahat bir yaşam sürerdi. Ama öyle yapmadı. Her yerde olduğu gibi futbolda da adaletsizlik ve sömürü vardı. Bir avuç yıldız futbolcu ya da büyük takım oyuncusu rahat içinde yaşarken, özellikle futbolun görünmeyen spor emekçileri ağır koşullar altında yaşıyorlardı. İsyanı bunaydı. “Türkiye’de spor denince akla futbol, futbol denince de akla parmakla sayılabilecek sayıda elit futbolcu gelmekte. Sermayenin uydurduğu bu sahte ortamda sporcuların örgütlenmesi ise gereksiz görülmektedir. Oysa trilyonlar kazanan elit futbolcularla spor emekçilerinin genelini özdeşleştirmek, sermayenin sınıf çıkarları gereği ortaya koyduğu bilinçli bir propagandadır. Bu durum spor ve sporcu gerçeğini yansıtmamaktadır.” diyordu.

Maç primlerinin eşit dağıtılmaması ve bir kısmının verilmemesi nedeniyle ülke tarihinin ilk “futbol grevi” diye bilinen eylemini birkaç arkadaşıyla birlikte başlatan oydu. Kadro dışı bırakıldı. Dönemin Galatasaray başkanına verdiği cevap hep akıllarda kaldı.

“Galatasaray formasını ve bu formanın getirdiği ekmeği sen vermiyorsun. Ekmeğimi alın terim, sarı-kırmızılı formam ve belki de aç mide ile stadyumlara teselli aramaya koşan taraftarlarımız ve sporseverler veriyor.”

“Atılan her gol emekçinin kalesine girmeyecek, önce sahada ter dökenler kazanacak” diyerek, ilk futbolcu sendikasını kurdu.

Futbolun dışına itildikten sonra da toplumsal mücadelenin bir parçası oldu. Siyasetle ve sporcuların sendikalı olması düşüncesiyle bağını hiç kesmedi. Profesyonel Futbolcular Derneği (PFD), Amatör Futbolcular Derneği (AFD), Spor Emekçileri Sendikası (SPOR-SEN), Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (SPOR EMEK-SEN) gibi meslek örgütlerinin kurucuları arasında yer aldı. Malzemeci, temizlikçi, futbolcu, antrenör arasında gelir ve statü uçurumları yaratan ayrımların yok edilmesi için çalıştı.

Metin Kurt yaşamı boyunca sahadaki mücadelesinin bir parçası olarak saydığı sınıf mücadelesi ile sporu birleştirmeye çalıştı. Futbolun borsanın konusu haline gelmesine ve halktan kopmasına karşı mücadele etti.

Gırtlak kanserine yenik düşerek 24 Ağustos 2012’de aramızdan ayrıldı.