Toplum yaşamında çelişkiler derinleştikçe, kriz atmosferi işçi ve emekçilerde var olan öfkeyi artırdıkça, Gezi Direnişi AKP’nin kâbusu olmaya devam edecek. Her türlü baskı ve sömürüyü elini kolunu sallayarak kabul ettirebileceğini düşünen bir iktidarın, yaşamı köleleştirilmiş milyonların haklı öfkesinden korkması kadar doğal bir şey olamaz.
Denilir ki, gericiliğin gücü edilgenliğin gücüdür. Emekçi kitlelerin içine hapsedildiği tabloyu aşma çabası, bunun için milyonlar olup sokaklara dökülüp taleplerini haykırması, kimilerine umudu, kimlerine ise sonun başlangıcını hatırlatır. Gezi Direnişi’nin yaptığı da budur. Bu eylem yalnızca AKP’ye değil zorbalıkla ayakta kalan her iktidara kitlelerin birleşik gücü karşısında nasıl çaresiz kalabildiğini göstermiştir. On yıldır sonu gelmez Gezi düşmanlığının nedeni de budur.
AKP iktidara geldiği andan itibaren kendinden önceki iktidarlardan devraldığı her türlü toplum düşmanı politikayı derinleştirdi. Çalışma ve yaşam koşullarını katlanılamaz hale getirdi. Yapay ayrımları körükledi. Kitlelerin ön yargılarını kışkırttı. Kapitalist patronların devasa kârlar etmesini sağlamak için çalışma rejimini gözü dönmüş bir sömürü anlayışıyla yeniden dizayn etti. Topluma kendi karanlık ideolojisini dayattı. Ne yiyip ne içeceğinden kaç çocuk doğuracağına, neye inanıp neye inanmayacağından neyi söyleyebileceğine kadar herşeyi tek merkezden belirlemeyi özel bir uğraş haline getirdi.
Gezi Direnişi AKP iktidarının bu zorbaca yaklaşımlarına karşı kendiliğinden bir toplumsal patlama olarak yaşandı. 80 ilde milyonların kendi talepleriyle sokaklara, meydanlara çıkması karşısında kendi sonunu görenler, o günden bugüne milyonların haklı ve meşru taleplerini hedef tahtasına çaktılar. İkide bir gerici ve yalan propagandayla Gezi Direnişi’nin meşruluğunu zedelemeye, yargı sopasıyla hak talep eden kitlelere gözdağı vermeye çalıştılar.
Toplumun kimi kesimlerinin ön yargılarını diğerlerine karşı kışkırtmak, yapay taraflaşma ve çatışma algısı yaratmak Gezi Direnişi üzerinden incelikli ve sürekli olarak hayata geçirildi. Bunda belli ölçülerde başarılı da oldular. Toplumun bir bölümü Gezi Direnişi’ne karşı girişilen saldırıların esasında kitle mücadelesini, aynı anlama gelmek üzere toplumun ezilen ve sömürülen milyonlarının geleceğini teslim almaya dönük adımlar olduğunu anlayamadı. Saray iktidarının gerici, emek-toplum düşmanı politikalarının destekçisi durumuna düşerek esasında kendi yaşamlarının zindana çevrilmesinin dolgu malzemesi oldular.
Hedeflerinde başarı sağladıkları oranda Gezi Direnişi davalarında beraat kararları bozularak, ısmarlama kararlar çıkartıldı. Mahkemeler AKP’nin siyasal gericiliğinin onay mercileri olarak çalıştı. Can Atalay, Osman Kavala, Mücella Yapıcı’nın da aralarında olduğu 8 kişinin yargılama süreci bunun somut bir göstergesi oldu. Yargıtay verilen hukuksuz kararları 5 kişi için onaylayarak, AKP’nin saldırılarına yeni bir yasal kılıf üretti.
Toplum yaşamında çelişkiler derinleştikçe, kriz atmosferi işçi ve emekçilerde var olan öfkeyi artırdıkça, Gezi Direnişi AKP’nin kâbusu olmaya devam edecek. Her türlü baskı ve sömürüyü elini kolunu sallayarak kabul ettirebileceğini düşünen bir iktidarın, yaşamı köleleştirilmiş milyonların haklı öfkesinden korkması kadar doğal bir şey olamaz.
Ancak korkunun ecele faydası yok. Bugün değilse bile yarın, ama eninde sonunda kitlelerin haklı talepleri ve mücadelesi bu haramiler saltanatını yıkacak. Eşitliğin ve özgürlüğün dünyası bu mücadelelerle yaratılacak.