“Modern Zamanlar”ın final sahnesinde, “Neşelen biraz, ölümden asla bahsetme. Başaracağız!” diyordu Şarlo. Bu sözünü ve umudunu hiçbir zaman unutmayacağız. O’nunla gülecek, O’ndan öğrenecek, O’nun söylediği gibi özgürlük için savaşmaya devam edeceğiz.
Charlie Chaplin’i birçok insan sadece Şarlo karakteri ile, yani melon şapkası, üç beden büyük pantolonu ve dev ayakkabıları ile bir komedyen ya da bir palyaço olarak hatırlıyor.
Evet o bir palyaço belki. Ama bu yeteneğini bile hayata geniş açıdan bakabilmesine borçlu biri. Tam da bu yüzden hayatı “dar alanda trajedi, geniş açıda komedi” olarak tanımlıyor. Ve yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden kopmadan hep o geniş açıdan bakıyor.
Öldüğünde belki çok ünlü biriydi ama yaşamı ile bizden biriydi Charlie Chaplin. 1889’da Londra’da sirkte çalışan sanatçı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sirkte ilk kez sahne aldığında sadece 5 yaşındaydı. Ama kendi çocukluğu hiç de eğlenceli değildi. Önce anne ve babası ayrıldı. Ardından yanında kaldığı annesi akıl hastanesine yatırıldı. Yanına gittiği babası ise çok kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.İşte bu yaşananların arasında hayata geniş açıdan bakmayı başardı Chaplin.
Sessiz sinemayı tercih ederken söyledikleri bile hayata ve dünyaya nasıl baktığını anlatmaya yetiyordu: “Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak, ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir. Ve dünya İngiltere’den ibaret değil!” diyordu, bu tercihinin nedenlerini anlatırken.
Şarlo’lu “Modern Zamanlar” tüm o güldüren sahnelerin arasında çok sert bir kapitalizm eleştirisiydi aslında. 1929 krizinin ardından çektiği ve 1930’lu yıllarda işçi sınıfının durumunu anlattığı filmde kapitalist patron fabrikanın her köşesine koyduğu kameralarla işçileri gözetliyor, aldığı “otomatik yemek yedirme makinası” ile işçilerin aralıksız çalışmasını istiyordu.
Bu filmi çekmeden önce bir gazeteye verdiği röportajda işsizliğin hayati bir sorun olduğunu ve makinelerin insanlığa fayda sağlaması gerektiğini savunuyordu.
1936 yılında çektiği “Modern Zamanlar”ın ardından ise 1940 yılında “Büyük Diktatör” filmi geldi. İkinci Dünya Savaşı henüz başlamış, 1929 bunalımının etkilerini atlatamayan efendiler tüm dünyada bir pazar kavgasına tutuşmuştu. Faşizm tüm dünyada işçi sınıfının ve halkların başına musallat olmuştu.
Hitler ve Mussolini’yi bir parodi eşliğinde anlatan Chaplin, bu filmde sadece faşist diktatörlerle dalga geçmedi, umudu da yeniden örgütledi. Filmin sonundaki unutulmaz sahnede emekçileri özgürlük için savaşmaya davet eden sözlerden bugün dahi etkilenmemek mümkün değil.
Kapitalizme ve faşizme karşı bu sert eleştirilerinden sonra Amerika’da istenmeyen adam ilan edildi Chaplin ve ülkeyi terk etti. Ancak on yıllar sonra kazandığı Oscar ödülünün ardından Amerika’ya döndü. Suçlandığı “komünistlik” iddiası ise bir onurdu aslında Chaplin için. O, “Ulusların geleceği komünistlerin elinde!” diyordu. Ne para ne de şöhret Chaplin’in dünyaya bakışını değiştirebildi. Saray soytarısı olmaktansa işçi sınıfının palyaçosu olmayı tercih etti her zaman.
İyi ki de öyle yaptı…
Para babalarının milyonlarca dolar harcayarak çektikleri filmler hemen unutulurken, on yıllar sonra O’nun çektiği filmler bir başyapıt olarak tarihteki yerini aldı.
Milyon dolarlık filmler, diziler bizlerin beynini uyuşturmaktan başka hiçbir işe yaramazken, Chaplin çektiği filmlerle hem yaşadığımız dünyanın gerçekliğini bizlere anlattı, hem de yüzümüzü güldürmeyi başardı.
“Modern Zamanlar”ın final sahnesinde, “Neşelen biraz, ölümden asla bahsetme. Başaracağız!” diyordu Şarlo. Bu sözünü ve umudunu hiçbir zaman unutmayacağız. O’nunla gülecek, O’ndan öğrenecek, O’nun söylediği gibi özgürlük için savaşmaya devam edeceğiz.