Soykırımı durdurmak için “acil tedbir” kararı

Filistin halkının işgalcilere karşı mücadelesinin seyrini kuşkusuz mahkeme kararları değil direniş ile dünya halklarının desteği belirleyecektir. Halen karşılarında vahşi bir düşman var ve özgürlüğe ulaşabilmek için ağır bedeller ödemeye devam edecekler. Türkiye işçi ve emekçileri Filistin direnişi ile daha güçlü dayanışmanın onun mücadelesini güçlendirmenin yollarını bulmalıdır.

İsrail’in Filistin halkına karşı savaş suçlarının başlangıç tarihi 1947 yılına kadar uzanır. 29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler (BM) Filistin’in taksimine yönelik 181 Sayılı kararı kabul edince, siyonist çeteler etnik temizlik saldırısını başlatırlar. Irgun, Hagana, Stern gibi siyonist terör örgütleri her tür vahşeti yaparlar. Toplu katliam, erkekleri kurşuna dizmek, kadınlara tecavüz etmek, mahalle ve köyleri bombalamak, malları yağmalamak, insanları korkutup kaçırtmak, böylece toprakları gasp etmek… Kendisi de İsrailli bir Yahudi olan tarihçi İlan Pappe, “Filistin’de etnik temizlik” adlı kitabında siyonistlerin işledikleri suçları ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.

Siyonistler hedeflerine ulaşmak için sürekli savaş suçları işlerler. Hedefleri “topraksız halka, halksız toprak” sağlamak, bunun için de Filistinlileri topraklarından sürmektir. İddia edildiği gibi Filistinliler topraklarını satmazlar. Tersine İngiliz emperyalistleri ve siyonistlere karşı daha 1936’da üç yıl süren bir ayaklanmaya girişirler. Nitekim BM’de “taksim” kararı alındığında, Yahudilerin Filistin’de sahip oldukları toprakların oranı sadece yüzde 6 civarındadır.

1947’de yüzde 6 civarında toprağa sahip olanlar, bugün Filistin topraklarının yüzde 85’inden fazlasını ele geçirmiş durumdalar. Bu toprakları gasp etmek, siyonistlerin döne döne savaş suçları işlemeleriyle mümkün oldu. ABD ve diğer batılı emperyalistlerin desteği sayesinde İsrail işlediği suçlardan dolayı hiçbir zaman yargılanmadı. Emperyalistler ona her türlü suçu işleme “özgürlüğü”nü bahşettiler.

Bu kez de öyle oldu. İsrail dünyanın gözleri önünde soykırım suçu işlerken emperyalistler yine arkasında saf tuttular. Emperyalist medya iğrenç yalan kampanyaları ile gerçekleri ters yüz eden yayınlar yaptı.

Ama başta sosyal medya olmak üzere değişik araçlar üzerinden İsrail’in barbarlığı anında dünyaya yayıldı. Siyonistlerin ve emperyalistlerin nasıl bir ahlaki ve insani bir çöküş içinde olduklarını tüm dünya bir kez daha gördü. Halklar dünyanın dört bir yanında sokaklara döküldüler.

Filistin halkının büyük bedeller ödemek pahasına sergilediği direniş iradesi sayesinde bu mümkün oldu. Siyonistler direniş iradesini kırabilmek için üçte ikisi çocuk ve kadınlardan oluşan 30 bine yakın kişiyi katlettiler. Yaralıların sayısı 100 bine yaklaştı. Dünyanın gözleri önünde soykırım suçu işlemeye devam ediyorlar.

Bu aşamada Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nında (UAD) açtığı dava, emperyalistlerin ve Yahudi lobilerinin tüm baskılarına rağmen kabul edildi. Mahkeme, Güney Afrika’nın iddialarını “makul seviyede” ispatladığı sonucuna vardı. İsrail’in Soykırım Sözleşmesi çerçevesindeki yükümlülüklerinin bazılarını ihlal ettiğine ilişkin “ihtiyati tedbir” kararı aldı. İsrail’in Gazze sakinlerine yönelik öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması ve soykırımı önlemek için tüm tedbirleri almasına hükmetti. 17 hâkimden 15’i karar lehine oy kullandı.

Bu karar, ağır bedeller pahasına direnen Filistin halkının başarısıdır kuşkusuz. Zira UAD ilk kez “dokunulmaz” olan siyonist cellatların yargılanması gerektiği kararı almak zorunda kaldı. İsrail’e kalkan olan ABD ile diğer emperyalist güçler de soykırım suçuyla birlikte anılmış oldular.

Bu karardan dolayı Gazze’de soykırım hemen durmayacak. Ancak siyonistlerin dünya nezdinde soykırım suçu ile yargılanacak olmaları bile önemli. Bu karar başka davaların da önünü açacak. Nitekim Cezayir, Şili gibi ülkeler de dava açmaya hazırlanıyor.

Bu gelişme Filistin halkının kararlı direnişi ile dünya halklarının soykırıma karşı yükselttiği ses sayesinde mümkün olmuştur. Bunun ABD ve Siyonist lobilerin tüm engelleme faaliyetlerine rağmen gerçekleşmesi halkların haklı ve meşru direnişlerinin ne denli etkili olabileceğini gösteriyor.

Filistin halkının işgalcilere karşı mücadelesinin seyrini kuşkusuz mahkeme kararları değil direniş ile dünya halklarının desteği belirleyecektir. Halen karşılarında vahşi bir düşman var ve özgürlüğe ulaşabilmek için ağır bedeller ödemeye devam edecekler. Türkiye işçi ve emekçileri Filistin direnişi ile daha güçlü dayanışmanın, onun mücadelesini güçlendirmenin yollarını bulmalıdır.