“Aliyev hanedanlığı” tahkim ediliyor

“Yozlaşmış, baskıya dayalı rejimlerden işçi ve emekçilere hiçbir hayır gelmez. Ankara-Bakü rejimleri ile oligarklar ve “beşli çete “arasındaki çıkar ilişkileri ise, iki ülkenin kardeşliğini değil, olsa olsa sömürücülerin çıkar ilişkilerini anlatabilir.”

7 Şubat’ta Azerbaycan’da yapılan erken cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 92,1 oy aldığı söylenen İlham Aliyev kazandı. 2003’ten beri bu görevde bulunan Aliyev, kendi kendine erken seçim kararı alarak yeni bir “seçim oyunu” daha sahneledi. Sonucu önden belli olan seçimlere dayanarak beş yıl daha cumhurbaşkanı koltuğunu işgal etmeye devam edecek.

Türkiye’de saraydan beslenen “gazeteci” tayfasına bakılırsa, Aliyev bir “kahraman”! “Karabağ fatihi” olarak takdim edilen Aliyev’e bol keseden övgüler diziyorlar. “Güllük-gülistanlık” bir Azerbaycan resmi çizerek, bunu izleyicilerine pazarlıyorlar.

Madalyonun öbür yüzü

Azerbaycan eski Sovyet cumhuriyetlerinden biriydi. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra 1993’te baba Haydar Aliyev başa geçti. Kendisi Sovyetler döneminde de üst düzey bir devlet görevlisiydi ve 1970’li yıllarda Azerbaycan’ı yönetmişti. Baba Aliyev, geçmişte Azerbaycan Komünist Partisi’nin liderliğini yapmasına rağmen yönetimi oğluna devretti. Böylece babanın temelini attığı “Aliyev hanedanlığı” oğul döneminde adım adım inşa edildi.

Böyle bir rejimin kurulması ancak baskı ve sömürünün yoğunlaştırıldığı koşullarda mümkün olabilir. Nitekim Aliyev rejimi de hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmış, emekçileri sindirmiş, medyayı tekeline almış, insan hakları savunucularına göz açtırmamıştır. Kasım 2023’ten seçimlerin yapıldığı tarihe kadar ondan fazla gazeteci ve siyasi eylemci tutuklanmıştır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcileri, baskıların yanı sıra seçimlerde pek çok hilenin saptandığını açıkladılar.

Seçim oyununu yazan da yöneten de Aliyev oldu. Seçime katılan “muhalif” adayların dördü kendi partisinin milletvekilleri. Yani “naylon” aday. Muhalefetteki Azerbaycan Halk Cephesi, Klasik Halk Cephesi ve Müsavat partileri ise ülkede demokratik bir ortamın olmaması ve Aliyev dışındaki adaylara fırsat eşitliği sağlanmaması nedeniyle seçimi boykot ettiler.

Baskıcı rejimlerde en çok kaybeden her zaman işçi sınıfı ve emekçiler olmaktadır. Bu durum Azerbaycan için de geçerlidir. Ülke petrol zengini olmasına rağmen yoksulluk, baskı ve yasaklarla anılıyor. Aliyevler ve onların etrafındaki oligarkların servetleri katlanırken, bu zenginlikten halkın geniş kesimlerine kırıntı bile verilmiyor. Türkiye’de olduğu gibi, tek adam rejimlerinde bir azınlığın serveti çok hızlı bir biçimde artarken, toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçi kesimlerin sefaleti ise derinleşiyor.

“Karabağ fatihi” kimin kahramanı?

Sovyetler Birliği döneminde kardeşçe yaşayan halklar, çözülmenin ardından yazık ki birbirlerine düşürüldüler. Bu çatışmaların yaşandığı alanlardan biri de Karabağ bölgesidir. Ermenistan ile Azerbaycan arasında defalarca savaşa neden olan bu bölge, son savaşta Azerbaycan ordusu tarafından ele geçirildi. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermeniler yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakıldı. İki devlet tarafından kışkırtılan bu savaşlarda her iki halk da ağır bedeller ödedi.

Savaşı siyonist İsrail ve Türkiye’nin desteği ile kazanan Aliyev, kendini “Karabağ fatihi” ilan etti. Aliyev baskı ve sefalet altında tuttuğu emekçi kitleleri tırmandırdığı şoven propaganda ile oyaladı. Kendisi ve çevresindeki oligarkların el koyduğu ülke kaynaklarının bir kısmı da İsrail ve Türkiye’nin silah tekellerinin kasalarına akıtıldı.

Aliyev’in bu “kahramanlık” hikayesinin farklı boyutları da var: Türk şirketlerinden silah almanın yanı sıra, saraya yakın şirketlere Azerbaycan’da yağlı ihaleler de dağıtıldı. Yani “Türkiye-Azerbaycan kardeşliği” olarak propaganda edilen, gerçekte Aliyev oligarkları ile “beşli çete” diye anılan saraya yakın büyük kapitalistlerin “al gülüm ver gülüm” ilişkisini anlatıyor.

“Kahraman Aliyev”in siyonist İsrail ile kurduğu ilişkiler ise çok daha utanç verici. Zira İsrail’den yüklü silah alımları yapmakla yetinmeyen Aliyev, Azerbaycan topraklarının siyonistler tarafından İran’ı gözetleme üssü olarak kullanılmasına da olanak tanıdı. İsrail halen petrolünün yüzde 40’ını Azerbaycan’dan alıyor. Bu petrol Ceyhan üzerinden siyonistlere taşınıyor. Bu işten AKP şefinin oğlu ve damadı da nemalanıyor. Gazze’de soykırım suçu işleyen İsrail’in savaş uçakları ve tanklarının yakıtını Aliyev sağlarken, Erdoğan rejimi de o petrolü İsrail limanlarına taşıyor.

Erdoğan riyakarca da olsa İsrail’in savaş suçu işlediğini söylüyor, “Filistin halkını yalnız bırakmayacağız” vaazları veriyor. Aliyev ise o kadarını bile yapmıyor. “Filistin’in huzura kavuşmasını temenni ediyoruz” türünden boş laflar etmenin ötesine geçemeyen Aliyev, soykırım suçu işleyen İsrail’i lafta bile eleştiremiyor. Siyonist İsrail’le ilişkileri, “ilişkilerimiz buzdağına benzer, göründüğünden çok daha derindir” şeklinde tanımlıyor. Olası bir İran-İsrail çatışmasında ülkesi için doğacak tehlikeyi ise yok sayan bir tutumu benimsemiş görünüyor.

Oyunun son perdesinde aldığı yüksek oyla yelkenlerini şişiren “Karabağ fatihi”, “Aliyev hanedanlığı”nı tahkim etmek için yeni bir fırsat yakalamış görünüyor.

Böylesine yozlaşmış, baskıya dayalı rejimlerden işçi ve emekçilere hiçbir hayır gelmez. Ankara-Bakü rejimleri ile oligarklar ve “beşli çete” arasındaki çıkar ilişkileri ise, iki ülkenin kardeşliğini değil, olsa olsa sömürücülerin çıkar ilişkilerini anlatabilir. Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin gerçek anlamına kavuşması ancak iki ülkenin emekçileri arasında sınıfsal dayanışmaya dayalı ilişkilerin geliştirilmesiyle mümkün olabilir.