“Aradan geçen 11 yılda eksiğiyle fazlasıyla Gezi Direnişi’nden çıkaracağımız çok fazla deneyim var. Şimdi tek adam diktatörlüğü ile sermaye iktidarı baskı ve sömürü politikalarına hız kesmeden devam ediyor. Bir yandan büyüyen ekonomik kriz yaşamımızı çekilmez hale sokuyor öte yandan baskı politikaları her geçen gün hız kazanıyor. Bizden tüm bunlara göğüs germemiz, boyun eğmemiz isteniyor. Gün umutsuzluğa kapılma günü değil. Aksine fabrikalarda, sanayi havzalarında birlik ve kardeşlik havasında mücadeleyi ilmek ilmek örüp, işçi sınıfımızın Gezi’sini yaratma zamanı.”
AKP’nin topluma yönelik baskı, sömürü, sindirme ve biat kültürünü dayatması kitlelerde bir öfke birikmesine yol açtı. Toplumun ötekileri olarak yansıtılan bu kitlenin içerisinde grevi yasaklanan, iş cinayetlerine kurban giden işçiler, geleceği gasp edilen gençler, öğrenciler, atanamayan memurlar, dilleri ve inançları yok sayılan Kürtler ve Aleviler, her gün şiddetle, tacizle ve tecavüzle karşı karşıya kalan kadınlar, çocuk istismarına sessiz kalmayanlar, doğanın talanına “Dur!” diyenler yani sermayenin AKP iktidarında yaşam alanı bulamayan ve yok sayılan milyonlar vardı. Doğaya, insanlığa ve gelecek güzel günlere olan inançla gerçekleşen bir başkaldırıydı Gezi.
Bu daha başlangıç!
AKP iktidarının Gezi Parkı’nı rant alanına çevirmesi ve bu kapsamda 27 Mayıs’ta ağaçların kesimi ile başlayan ve nöbet eylemlerine dönüşen sürece 31 Mayıs sabahı polisin şiddetli müdahalesi yeni bir başlangıcın işaretini verdi: Direniş!
Bu müdahale ile birlikte yıllardır sömürü politikaları altında yok sayılan milyonlar önce Taksim’de sonra bütün ülkede kitlesel bir şekilde kardeşlik içinde direniş ateşini yaktılar. 31 Mayıs akşamı Türkiye’nin dört bir yanı “Her yer Taksim, her yer direniş!” ve “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganları ile çınlamaya başladı.
Bir ayı aşkın süre devam eden Gezi (Haziran) Direnişi bize unutturulmuş birçok şeyi geri kazandırdı. Birliği, dayanışmayı, zalimin zulmüne karşı ölümüne direnmeyi, kardeşliği ve bitmeyen mücadeleyi milyonlara tekrar hatırlattı. Nazım’ın da dediği gibi “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçe” olmalıydı. Ancak bedel ödemeden o güzel günlere yaklaşmanın olamayacağını da göstermiş oldu. Sermaye iktidarının bir halk hareketinden, onun yapacağı “yeni bir başlangıç”tan duyduğu korku tüm şiddetini en açık bir şekilde dışa vurdu. Gözaltına almalar, işkenceler, sakatlamalar, tutuklamalar, ardından verilen uzun cezalar ve ne yazık ki adlarını kağıtlara sığdıramayacağımız ama bize zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimizin olmadığını hatırlatan genç ölümler.
Mücadeleye devam!
Aradan geçen 11 yılda eksiğiyle fazlasıyla Gezi Direnişi’nden çıkaracağımız çok fazla deneyim var. Şimdi tek adam diktatörlüğü ile sermaye iktidarı baskı ve sömürü politikalarına hız kesmeden devam ediyor. Bir yandan büyüyen ekonomik kriz yaşamımızı çekilmez hale sokuyor öte yandan baskı politikaları her geçen gün hız kazanıyor. Bizden tüm bunlara göğüs germemiz, boyun eğmemiz isteniyor. Gün umutsuzluğa kapılma günü değil. Aksine fabrikalarda, sanayi havzalarında birlik ve kardeşlik havasında mücadeleyi ilmek ilmek örüp, işçi sınıfımızın Gezi’sini yaratma zamanı.