Her sabah uyanır uyanmazyapılacak ilk iş çığlık atmak olmalı…

Lorca’nın cesedi şimdiye kadar bulunamaz. Ancak, kuşaktan kuşağa söylenen şiirleri, sahnelenen oyunları halkların belleğinde, işçilerin direnişinde, grev meydanlarında, İspanya’nın en ücra köylerinde, tüm dünyada faşizme karşı mücadelede yaşıyor.

Kendini “Her gerçek şair gibi devrimci” olarak tanımlayan Federico Garcia Lorca katledilişine kadar adaletsizliğe, eşitsizliğe ve faşizme karşı çıktı. Binlerce işçinin, kadının, gencin “diz çöküp yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir, NO PASARAN!” çağrısını sanatıyla büyüttü.

Lorca 1898 yılında İspanya’nın çingeneleriyle ünlü kenti Granada’da doğar. Toprak zengini bir ailenin çocuğu olan Lorca burada eğitim hayatına başlar. Dadısından dinlediği ninniler, halk türküleri, çingene hikayeleri, çocukluk oyunu kuklalarla sanata ilgi duymaya başlar. Çingeneler arasında geçirdiği zaman boyunca onları gözlemler, şarkıları, şiirleri ve danslarından etkilenir. Nesilden nesile aktarılan halk ezgilerinde halkın yaşadığı yoksulluğa, acılara ve özlemlere tanıklık eder.

1917’de 19 yaşında olan Lorca köyden ayrılıp Granada’nın merkezine yerleşir ve burada hukuk eğitimi almaya başlar. Tanıştığı pek çok devrimci, aydın, sanatçı ile kendini geliştirecek alan bulur. Halk yaşamını, kilisenin gerici etkilerinin halka yansımasını ve toplum üzerindeki baskıyı anlattığı eserleriyle kendini var etmeye başarır. Halk kültürü üzerine araştırmalarına devam eder. İçlerinde büyüdüğü Çingenelerin müziklerini derlediği “Çingene Romansları” adlı şiir kitabı ile tanınır.

Lorca 1929 yılında üniversite eğitimi için Amerika’ya gider. Ekonomik buhranın ortasında kalan Amerika’da açlık ve sefaletin başka bir boyutu ile karşılaşır. Sokaklar aç bırakılmış insanlarla, acı çeken siyahilerle doludur. Cinayetlerin, yoksulluğun ve yozlaşmanın kol gezdiği Amerika’da sınıflar arası keskin ayrımları bir kez daha deneyimler. İspanyol halklarının yaşadığı yoksulluk ve baskının bir benzeri olduğunu görür ve etkilenerek “Granadalı olmanın, bende zulüm görmüş olanlara -Tüm Granadalıların içinde taşıdığı Çingeneye, Zenciye, Yahudiye, Faslıya- karşı sempati yarattığına inanıyorum.” der.

Bu dönemde üniversite öğrencileri ile kurdukları gezici tiyatro La Barraca ile köy köy gezip tiyatro yapar. Yoksul halka, geri bıraktırılmış işçilere, kadınlara ve çocuklara oyunlar oynamaya başlar.

Yine oyunlarında kilisenin gerici baskısını, halkın gerçek sorunlarını dillendirir, sınıfsal ayrımları ve sınıf çelişkilerini anlatır. “Açlığın dünyadan silindiği gün, gelmiş geçmiş en büyük duygu ve manevi hisler patlaması yaşanacak. O büyük devrim gününde zevki ve güzelliği resmedemeyen işçiler, emekçiler tüm zincirlerini koparacak” yorumuyla sergiledikleri eserlerinde toplumcu, ilerici sanatın duruşunun nasıl olduğunu gösterir. İspanya’nın en ücra köylerinde dahi halkın eşitlik ve özgürlüğe olan özlemini dile getirerek mücadele çağrısı yankılanır.

***

Avrupa’da sanayileşmenin hız kazandığı dönemde görece geri kalan İspanya sömürgelerini bir bir kaybeder. Giderek cumhuriyet fikrinin geliştiği İspanya da emperyalist paylaşım savaşı ve büyük buhrandan etkilenir. Güç kaybeden burjuvazi tüm Avrupa’da gerici eğilimlerle milliyetçiliği besler ve faşist baskıları artırır. Gelişen işçi hareketi, grevler, kamulaştırma eylemleri, direnişler kanlı darbelerle bastırılır ancak eylemler son bulmaz.

Temmuz 1936 tarihinde faşist Franco’nun iktidarı alma girişimi üzerine İspanya’da iç savaş başlar. İşçi ve emekçiler faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeyi sürdürür.

Diktatörlüğe karşı büyütülen direnişin simgelerinden biri olan kadın önder Pasionaria’nın “İspanya halkı! Kadınlar! Silahınız yoksa bıçaklarınızla, kızgın yağınızla savaşın. Diz çöküp yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir. NO PASARAN!” çağrısı büyür. Bu çağrı tüm İspanya’da karşılığını bulur. Yüzlerce, binlerce devrimci, anti-faşist aydın üç yıl süren bu iç savaşa katılır.

Faşizme karşı başlayan direnişte binlerce insan katledilir. İspanyol Sivil Muhafızları yüzlerce insanı kurşundan geçirir. Katledilenlerden biri de Federico Garcia Lorca’dır. Ağır işkenceler gören Lorca’nın 1898’de Granada’da başlayan hayatı 19 Ağustos 1936’da yine Granada’da kurşuna dizilerek son bulur.

Lorca’nın cesedi şimdiye kadar bulunamaz. Ancak, kuşaktan kuşağa söylenen şiirleri, sahnelenen oyunları halkların belleğinde, işçilerin direnişinde, grev meydanlarında, İspanya’nın en ücra köylerinde, tüm dünyada faşizme karşı mücadelede yaşıyor.