Saldırıya maruz kalan, soykırıma uğratılan halklarla dayanışmayı yükseltmek her şeyden önce insani ve vicdani bir sorumluluktur. Bu mücadele halkların kendi geleceklerini savunmaları için de hayati bir önem taşıyor.
Siyonist rejimin Gazze’de devam eden soykırım savaşı birinci yılını doldurdu. Her yönüyle barbarca olan bu savaşa ABD emperyalizmi dolaysız bir şekilde katılıyor. Askeri, mali, siyasi, diplomatik vb. alanlarda ırkçı-siyonistlere tam destek sunan ABD, İsrail kadar soykırım savaşının sorumlusudur. İsrail’in işlediği savaş suçlarına Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve diğer emperyalist devletler de ortak oluyor. Demokrasi ve insan hakları üzerine ahkam kesen bu devletlere Gazze aynasından baktığımızda, nasıl bir barbarlığı temsil ettiklerini görüyoruz.
Vurgulamalıyız ki, barbarlığı destekleyenler emperyalistlerden ibaret değil. “Müslüman” olarak anılan gerici bölge devletlerinin çoğu ya İsrail ile işbirliğini sürdürüyor ya da soykırımı izliyor. Şeriatçı Körfez şeyhleri, Mısır, Fas, Ürdün gibi Amerikancı rejimler rezil bir tutum içindeler.
Din istismarı üzerinden siyaset yapan Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu saray rejiminin ne yaptığına gelince… İsrail’e karşı “keskin laflar” etmek konusunda kimse Erdoğan’la yarışamaz. Ama iş pratiğe gelince, İsrail’e tam gaz hizmet etmeye devam ediyor. İsrail bayrağı Ankara’da dalgalanıyor. İsrail’e istihbarat sağlayan Kürecik’teki üs kapatılmadı. Azerbaycan petrolü Ceyhan üzerinden İsrail’e taşınıyor. Ticareti yasakladık dediler ama üçüncü ülkeler üzerinden soykırımcılara mal taşımaya devam ediyorlar.
İsrail’i yöneten soykırımcı çete, insanlığa karşı suç işleme ayrıcalığına sahip olmanın rahatlığıyla Lübnan’a saldırdı. Güney Lübnan’daki köy, kasaba ve kentleri bombalıyorlar. Her gün birçok yerde katliam gerçekleştiriyor. Yüzbinlerce kişiyi yerinden yurdundan ettiler. Başkent Beyrut’ta hedef seçtikleri apartmanlara bomba yağdırıyorlar. Bir ton ağırlığındaki bombalarla insan dolu apartmanları yerle bir ediyorlar. Yanı sıra sık sık Suriye’ye saldırıyorlar. Yemen’de ise limanları ve petrol depolarını bombaladılar.
Ortada ordular arasında süren bir savaş yok. Emperyalistlerin finanse ettiği ve silahlandırdığı işgalci vahşi bir ordu sivil hedefleri bombalıyor. Emperyalistlerin Ortadoğu’nun kalbine sapladıkları siyonist hançer, bir kez daha bölgeyi savaş cehennemine sürüklüyor. Filistin ve Lübnan halklarının direnişini kırıp bölgenin tüm halklarına köleliği dayatma hesapları yapıyorlar.
***
Bu barbarlığın bedelini şimdilik Filistin, Lübnan, Suriye ve Yemen halkları ödüyor. Ama savaşın yayılma tehlikesi tüm Ortadoğu halklarını tehdit ediyor. Bu bölgede halkların kaderi birbirine bağlanmıştır. Dolayısıyla emperyalist-siyonist barbarlığa ve savaşa karşı mücadeleyi birlikte yükseltmeleri gerekiyor. Bunu özellikle işçi ve emekçilerin yapması gerekiyor. Zira savaşları kapitalistlerin hizmetindeki devletler kışkırtır ama bedelini emekçilere ödetirler.
Saldırıya maruz kalan, soykırıma uğratılan halklarla dayanışmayı yükseltmek her şeyden önce insani ve vicdani bir sorumluluktur. Bu mücadele halkların kendi geleceklerini savunmaları için de hayati bir önem taşıyor.
Bu mücadelede Türkiye işçi sınıfına da özel bir sorumluluk düşüyor. Çünkü gücü, birikimi ve deneyimleri ile savaşa ve barbarlığa karşı mücadelede etkili bir rol oynama potansiyeline sahiptir. İşçi sınıfı soykırım vahşetine karşı sesini yükseltmeli ve büyük bir ikiyüzlülükle siyonistlerle ilişkileri sürdüren siyasal iktidardan hesap sormalıdır.