Bu düzende açlığın ve yoksulluğun nedeni verimliliğin düşüklüğü değil; zenginliklere bir avuç sömürücü bezirganın el koymasıdır. Şimdi yaşanılan krizin kaynağı ise kapitalistlerin sonu gelmez kâr hırsıdır. Ücretlerimizi belirleyecek olan ise yürüteceğimiz mücadeledir.
Gazeteci Fatih Altaylı’nın Teke Tek bilim programına konuk olan Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu bu programda yıkıntı halindeki ekonominin nasıl düze çıkacağına dair önerilerini sıraladı. Ama ne yazık ki verdiği cevaplar Acemoğlu’nun ekonomiye bakışının özü itibariyle ara ara eleştirdiği Mehmet Şimşek’ten çok farklı olmadığını ortaya koymak dışında pek bir işe yaramadı.
Acemoğlu diyor ki: “Türkiye’de temel sorun fakirlik. Çünkü işçi ücretleri artmıyor. İşçi ücretlerinin artması için eğitim ve teknolojiye yatırım yaparak verimliliği artırmamız lazım…”.
Kapitalistler bu adama boş yere Nobel vermiyor denilecek türden bu basmakalıp cevap ne tarihsel gerçeklerle ne de şu an yaşanılanlarla örtüşmüyor. Kapitalizm tarihi boyunca üretim araçlarını ve üretim tekniğini sürekli olarak geliştirdi. Makinelerin hızlarını arttırdı. Bir işçinin yaptığı iş ve verimlilik her gelişmeyle katlandı ama buna kıyasla aldığı ücretler hiç de genel bir kural olarak artmadı. Acemoğlu’nu doğru kabul edersek özellikle 70’li yıllardan bu yana süren ücretlerde dünya çapında yaşanan genel düşüş eğilimini açıklamak mümkün olmaz.
Acemoğlu’nun söylemleri ülke gerçekliğinden de kopuktur. Sanayi Teknoloji Bakanlığı verilerine göre çalışılan saat başına üretim (verimlilik) 2009’dan 2022’ye yüzde 60,3 artarken, reel birim ücret (alım gücü) yüzde 6,2 düşmüştür. Verimlilik artarken bırakalım ücretlerin artmasını daha da düştüğünü gösteren bu veri Acemoğlu’nu yalanlıyor.
Hocanın da kesin olarak bildiği ama sınıfsal tercihlerden dolayı ortaya koymaktan sakındığı temel gerçek şudur. Eğitim ve teknolojiyle sağlanan verimlilik, üretilen değerin büyüklüğünün artması manasına gelir. Ama bunun doğrudan ücretlere yansıyacağı gibi bir kural yoktur. Ücretlerin esas belirleyeni sınıflar arası mücadeledir. İşçi sınıfı örgütsüzse, mücadele ve eylem kapasitesi düşükse ortaya çıkan değerden aldığı pay hiç de artmaz tersine azalır. Üstelik Acemoğlu’nun karartma çabalarına rağmen her işçi bunu kendi deneyiminden bilir.
Onlarca yıllık teknolojik gelişim ve artan verimliliğe karşın işçi ücretleri düşmektedir. Asgari ücret ortalama ücret haline gelmiştir. Bunun nedeni verimliliğin düşük olması değil, kapitalistlerin azgın kâr hırsıdır. Buna karşı örgütlenmeden, Acemoğlu gibi burjuva iktisatçıların söylediklerini esas alarak ne ücretlerimizin artması ne de insanca yaşam koşullarını elde etmemiz mümkün değildir.
Acemoğlu’nun “Verimlilik artarsa ücretler artar” diyerek işçi sınıfına önerisi daha çok çalışmasıdır. “Çok çalışın, sermayeyi büyütün, size düşen de artacaktır” demek istemektedir. Sözde korumacı politikaların savunucusu olan Acemoğlu gibilerin bile göz kırpmaktan kendini alamadığı “sermaye büyürse ülke zenginleşir, refah artar” tezi koca bir yalandır.
Bu düzende açlığın ve yoksulluğun nedeni verimliliğin düşüklüğü değil; zenginliklere bir avuç sömürücü bezirganın el koymasıdır. Şimdi yaşanılan krizin kaynağı ise kapitalistlerin sonu gelmez kâr hırsıdır. Ücretlerimizi belirleyecek olan ise yürüteceğimiz mücadeledir.