Sömürü, baskı ve yoksulluk düzeni sürüyor. Bu koşulları değiştirmek ancak sınıf mücadelesiyle, işçi sınıfının örgütlenmesi ve harekete geçmesiyle mümkün olacaktır. Filmin yasaklandığı günden bugüne yaşananlar da bu gerçekliği kanıtlıyor.
12 Eylül askeri darbesi öncesinde çekilen, buna rağmen sansür kurulunun engellemesiyle o dönem Türkiye’de gösterilmeyen Kara Kafa filminin hikayesi, film MUBİ adlı dijital platformda yayınlanınca yeniden gündeme geldi.
1979 yapımı Kara Kafa filminin senaryosunu, 2001 yılında Altın Portakal Film Festivali’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü alan Bülent Oran ile Korhan Yurtsever birlikte Almanya’da yazarlar. Korhan Yurtsever büyük bir çabayla iki ayda Almanya’da çekimleri tamamlar. Ardından Türkiye’ye gelerek filmi sansür kuruluna sunar. Kurul “Filmin, bir ‘dost’ ülkenin (Almanya) onuru ile oynadığı gerekçesiyle Türkiye’de gösterimi ve yurt dışına çıkarılması yasaktır” kararı alır. Buna rağmen İstanbul’da gösterimi yapılmak istenir, ancak salon basılır ve filme el konulur. Yurtsever ülkeyi terk etmek zorunda kalır. 12 Eylül darbesinin ardından evi talan edilen Yurtsever’in film negatiflerine ve kopyalarına el konulur. 32 yıl boyunca 12 Eylül karanlığından kurtulamayan film, defalarca yapılan başvurunun ardından ortaya çıkartılır. 1979 yılından 2011 yılına kadar yasaklı kalan filmin, 2012 yılında Altın Portakal Film Festivali’nde özel gösterimi yapılır.
Film Almanya’da çalışan Cafer isimli bir işçinin eşi ve iki çocuğunu Almanya’ya götürmesini, oradaki yaşamını ve örgütlenerek bilinçlenen eşiyle olan çatışmasını anlatıyor.
Ailesini köyde bırakan Cafer beş yıl çalıştıktan sonra eşi Hacer’i ve iki çocuğunu Almanya’ya götürmek için ülkesine dönüyor. Ülkenin içinde bulunduğu yoksulluğu bir kez daha görerek, Almanya’da huzur ve mutluluk içinde yaşamayı hayal ediyor. Ne de olsa Almanya işçilere iş veriyor, kimseyi açıkta bırakmıyor! Ama işler umduğu gibi gitmiyor. Cafer daha çok kazanmanın patronların her istediğini yapmaktan geçtiğini düşünse de, bir süre sonra işten çıkarılıyor. Sınıf mücadelesini reddeden Cafer ile üye olduğu sendika üzerinden sınıf bilinci gelişen Hacer’in çatışmalarını ele alan filmde işçilerin yaşadıkları çelişkiler ve bilinçlenme süreçleri anlatılıyor.
Film, Cafer ve diğer erkek işçiler üzerinden ilerliyor gibi görünse de, arka fonda kadın sorununu işliyor. Hacer ve diğer işçi kadınların kendi kurtuluşları için vermeleri gereken çifte mücadeleye dikkat çekiyor. Film sömürü düzeninin böyle gelmiş ama böyle gitmeyeceğini, gitmemesi gerektiğini ajitatif bir dille vurguluyor.
Korhan Yurtsever verdiği röportajda bu filme çok emek verdiğini anlatırken, “Filmin ve anlattıklarının hiç de eskimediğini düşünüyorum. Sorunlar, sömürü ve sefalet hep aynı. Sadece renk ve şekil değiştirmiş.” diyor.
Sömürü, baskı ve yoksulluk düzeni sürüyor. Bu koşulları değiştirmek ancak sınıf mücadelesiyle, işçi sınıfının örgütlenmesi ve harekete geçmesiyle mümkün olacaktır. Filmin yasaklandığı günden bugüne yaşananlar da bu gerçekliği kanıtlıyor.