Bölge halklarının emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik direnişi hayati bir önem taşımaktadır. Zira kaderleri birbirine bağlanmıştır. Halklar ya birlikte direnip özgürleşecekler ya da emperyalistler ile Gazze’de soykırım yapan siyonistler ve kafa kesen cihatçıların dayatacağı köleliğe mahkûm olacaklardır.
2011 yılında Suriye’ye karşı büyük bir yıkım savaşı başlatıldı. Çünkü Beşar Esad Amerika’nın verdiği rüşvetleri kabul etmemiş, tehditleri karşısında diz çökmemişti. Ondan İsrail ile barış yapması, Filistin direnişine desteği kesmesi, direniş örgütlerini Şam’dan kovması, Lübnan Hizbullah’ına silah akışını durdurması ve İran’la ilişkilerine son vermesi istenmişti.
Esad dayatmaları reddedince, ABD’nin görevlendirdiği Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Ahmet Davutoğlu üçlüsü devreye girdi. Ancak Esad üçlünün dayatmalarına boyun eğmedi.
Bu arada emekçilerin Baas yönetimiyle sorunları vardı. Demokratik-sosyal hak talepleri dile getiriliyordu. Ancak bu emperyalist-siyonist güçler ile AKP şeflerini ilgilendirmiyordu. Tersine onlar Şam’da dinci-Amerikancı bir rejim istiyorlardı. Bunun için 80 ülkeden devşirilen cihatçı katil sürüleri Suriye’dekilerin yanına taşındı. Yıkım savaşının hazırlıkları hızlandırıldı. Türkiye 900 kilometrelik sınırını açtı. ABD silahlandırdı. Körfez şeyhleri finanse etti. Bu devşirme şeriatçı-mezhepçi çeteler Suriye’nin üzerine salındı.
***
Sadece Türkiye’ye milyonlarca kişinin sığınmış olması, Suriye’yi yıkmak için hazırlanan plan hakkında fikir veriyor. Eğer AKP iktidarı alan açmasaydı, Suriye’de o kapsamda yıkıcı bir savaş olmaz, yüz binler yaşamını yitirmez, milyonlar göçmen durumuna düşmezdi.
Geçtiğimiz ay kanlı sahnenin ikinci perdesi açıldı. Savaşla yıkılan, Amerikan ambargosu ile açlığa mahkûm edilen Suriye güçten düştü. ABD, İngiltere, Türkiye, İsrail, Katar gibi devletler tarafından palazlandırılan cihatçı terör örgütleri harekete geçirildi. IŞİD’in ikizi HTŞ’nin başını çektiği saldırı kısa sürede amacına ulaştı. Eski yönetimde köşe başlarını tutan devşirmelerin de katkılarıyla cihatçı çeteler Suriye’nin yeni hâkimi ilan edildi.
Eski yönetimin teslim olmasından sonra devlet başkanı muamelesi gören HTŞ şefi Colani binlerce kişinin katledilmesinden sorumlu. HTŞ hala terör örgütleri listesinde. Ama MİT başkanı bu katil ile Emevî camisinde namaza durdu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan takım elbise giydirdi, birlikte pozlar verdiler. Tayyip Erdoğan da “sayın Colani” demeye başladı.
Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül koyan ABD başta olmak üzere İngiltere, Almanya gibi emperyalist devletlerin tutumu da farklı olmadı. Körfez şeyhleri de bu kervana katıldı. Sermaye medyası artık sayısız katliam yapan, kadınları pazarda satan, insanları kafeslere doldurup suda boğan cihatçıları “değiştiler” diye pazarlamaya çalışıyor. Kimi sahtekârlar işi “Suriye’de devrim”, “Suriye özgürleşti” demeye vardırmış bulunuyor.
Halklar mozaiği olan bir ülke şeriatçı-mezhepçi eli kanlı çetelere teslim edilmiştir. Bu Suriye halklarının başına gelebilecek en büyük felakettir. Alevileri katleden, kutsal mekanları ve Noel ağacını yakan, kadınları, Hristiyanları, Dürzileri tehdit eden HTŞ, nasıl bir rejim kurmayı hedeflediğini şimdiden göstermiştir. Arkasında ise, emekçilere açlık sınırının altında asgari ücret dayatan Erdoğan’ın saray rejimi durmaktadır.
***
HTŞ’nin Şam’a bayrak dikmesinin yaratacağı belalar Suriye ile sınırlı kalmayacak, bölge halkları da bunun bedelini ödeyecektir. AKP ile HTŞ arasındaki sıkı iş birliği Türkiye işçi sınıfının başına da yeni belalar saracaktır. Zira cihatçıları maaşa bağlayan saray rejimi Şam’da kukla bir rejim kurabilmek için de kesenin ağzını açacaktır.
Bölge halklarının emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik direnişi hayati bir önem taşımaktadır. Zira kaderleri birbirine bağlanmıştır. Halklar ya birlikte direnip özgürleşecekler ya da emperyalistler ile Gazze’de soykırım yapan siyonistler ve kafa kesen cihatçıların dayatacağı köleliğe mahkûm olacaklardır.