“Emeğimizin hakkını almak için mücadele etmekten başka çaremiz yok. Bizler sustukça cebimizdekini daha rahat alıyorlar, boğazımızı daha da sıkıyorlar. Baskı ve şiddetle mücadelemizi bastırmaya çalışıyorlar. Tüm bu çabalarını boşa düşürmeliyiz. Bu sömürü düzenine, sefalete, köleliğe mahkûm olmadığımızı göstermeliyiz.”
2025 yılını girdik. Geride bıraktığımız 2024 yılı sermayenin büyüdüğü, büyürken de ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçilere çıkarttığı bir yıl oldu. Bu faturayı ödemeyi reddeden işçiler ülkenin dört bir yanında yasaklar ve baskılara rağmen direnişler ve grevler örgütlediler. Ne yazık ki bu çabalara rağmen mücadelemiz sermayenin saldırılarını püskürtecek bir düzeye ulaşamadı.
2025 yılına girerken asgari ücrete yüzde 30, memura ve memur emeklilerine yüzde 11.54, emekliye yüzde 15,74 zam yaptılar. Bırakalım gerçek enflasyonu, TÜİK’in açıkladığı 2024 enflasyonunun da (yüzde 44,38) gerisinde kalan zamlar ile 2024’ü mumla aratmaya çalışacakları ortadadır.
Asgari ücret zammını, hedefledikleri 2025 enflasyon oranı üzerinden yapmakta hiçbir sakınca görmeyenler, sıra devletin alacağı harç, vergi, otoyol ücretleri ve bir dizi başka şeye gelince en az yeniden değerleme oranında (yüzde 44) zam yaptılar. Yani devlet alırken en az yüzde 44, verirken yüzde 30 hatta memurlara ve memur emeklilerine yüzde 11,54’ü uygun gördü. Otoyol ve köprü ücretleri ise son bir yıl içinde yapılan üç zam ile en az iki katına çıkmış durumda. Tüm bunlara rağmen fahiş zam yapanların yakasında olduğunu ilan eden de Cumhurbaşkanı’nın kendisiydi. Riyakarlıkta sınır tanımıyorlar. İşçi ve emekçilerle alay ediyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2024 yılını “Emekliler Yılı” ilan etmişti ve 2024 yılı emekliler için sefaletin katmerlisini yaşadıkları bir yıl oldu. 2025 yılı da “Aile Yılı” olarak ilan edildi. Şimdi de “kutsal” ilan ettikleri aile üzerinden sömürüyü artıracaklarını, sermayeye yeni imkanlar sağlayacaklarını açıklamakla meşguller.
Bu koşullar AKP-MHP iktidarı eliyle sermaye adına uygulanan ekonomi politikalarının bizlere dayattığı tablodur. Bu tabloyu işçi sınıfından başka hiçbir güç değiştiremez. Saray rejimi ekonomiyi düzeltmek adına sermayenin kârlarını korumaya, bizlere ise açlık, sefalet ve ağır çalışma koşulları dayatmaya kararlıdır.
Asgari ücreti, memur ve emekli ücretlerini belirlemiş olmaları, bizler sokaklara döküldüğümüzde, üretimden gelen gücümüzü kullandığımızda hiçbir şey ifade etmeyecektir. Biz harekete geçelim, gücümüzü ortaya koyalım, neleri değiştirebildiğimizi, neler kazanabildiğimizi gösterelim.
Özellikle sendikasız ve sözleşme imzalanmayan fabrikalarda Ocak zamları sürecine güçlü bir hazırlıkla yakacağımız bir kıvılcım, bunun sonucu elde edeceğimiz kazanımlar sınıf mücadelesini ileriye taşıyacaktır.
Emeğimizin hakkını almak için mücadele etmekten başka çaremiz yok. Bizler sustukça cebimizdekini daha rahat alıyorlar, boğazımızı daha da sıkıyorlar. Baskı ve şiddetle mücadelemizi bastırmaya çalışıyorlar. Tüm bu çabalarını boşa düşürmeliyiz. Bu sömürü düzenine, sefalete, köleliğe mahkûm olmadığımızı göstermeliyiz.
Emeğin kurtuluşu mücadelesine omuz ver, geleceğine sahip çık!