Zamanında Barack Obama’ya bile verilen bu ödülün Trump’a verilmesinde elbette bir sakınca yok. Aksine bu, emperyalist iki yüzlülüğün bir başka göstergesi olmaktan öteye gitmeyecektir.
Dünyanın dört bir yanından devlet başkanları, Donald Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterme yarışına girmiş durumda. Emperyalizmle iş birliği içinde olan ülkelerden gelen bu talepler, tam da emperyalist hegemonya çekişmelerinin tırmandığı, ABD’nin saldırgan politikalarına hız verdiği bir dönemde geliyor.
Peki, kimler layık görüyor bu ödülü Trump’a? Örneğin, yıllardır Filistin halkına soykırım uygulayan Netanyahu başı çekiyor. Üstelik gerekçe de hayli “manidar”: Gazze’de barışı sağlaması için gösterdiği çabalar ve İran’la ateşkese olan katkıları! Kamboçya Başbakanı, Tayland ile yaşanan, Pakistan ise Hindistan ile yaşanan sınır çatışmalarının sona ermesinde oynadığı “rol” nedeniyle Trump’ı Nobel’e aday gösteriyor.
İyi de insanın aklına bir soru geliyor: Tam da bu gerilim ve çatışmaların yaşandığı coğrafyalarda ABD ve onun başını çektiği Batı emperyalizmi nerede duruyor? Bu krizlerden nasıl, ne şekilde faydalanıyor?
Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabuluculuk yaptığı için Trump’ı Nobel’e aday göstereceklerini açıkladı. Bu arada, “barışa olan üstün katkısı”nın ödülü olmalı ki, ABD Azerbaycan’la Nahçıvan arasında açılacak yeni enerji koridoruna çöküverdi.
Mısır-Etiyopya, Ruanda-Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Sırbistan- Kosova gibi örnekleri verenler de var Trump’ın adaylığı için. Yani emperyalizmin savaş ve acı taşıdığı neresi varsa, oralardan yükseliyor aynı ses: “Trump Barış Elçisi!” ABD emperyalizmi, tüm dünyayı kendi sefil çıkarları için kan gölüne çevirip ülkeler ve halklar arasındaki çatışmaları körüklerken, ihtiyaçlarına uygun anlaşmalar, ateşkesler, müzakereler de sahneye koyuyor. Bu adımlar, barışı sağlamak için değil; emperyalist savaş ve saldırganlığı daha etkin, daha sonuç alıcı bir şekilde yürütmek için atılıyor.
Zira emperyalist-kapitalist düzen, savaşların sona erdiği bir dünyayı değil; savaş tehditleriyle sağlanan sözde barışların dünyasını hedefler. Savaşlar gibi sahte barışların amacı da halkları emperyalizme daha fazla bağımlı hale getirmektir.
Zamanında Barack Obama’ya bile verilen bu ödülün Trump’a verilmesinde elbette bir sakınca yok. Aksine bu, emperyalist iki yüzlülüğün bir başka göstergesi olmaktan öteye gitmeyecektir.