“Ölüm mü sıtma mı?” ikileminde iktidar kavgası

Bir doğal afet olan depremin ardından gösterilen toplumsal dayanışma bu ülkenin işçisinin, emekçisinin, onurlu insanlarının sahip olduğu gücü hepimize gösterdi. Bu dayanışma ruhunu hesap sorma bilinci ile harmanladığımızda bu güç gerçek anlamına kavuşacak.

Son iki yıldır toplumsal gündemin neredeyse en önemli konusu olan seçimlerin tarihi açıklandı. AKP şefi Erdoğan’ın attığı imza ile seçimler 14 Mayıs’ta gerçekleşecek gibi görünüyor. Depremin enkazı orta yerde duruyorken burjuva düzen partileri kurulu düzenin dümenini ele almak için yarışacaklar.

Halihazırda burjuva siyaseti cephesinden iki temel odak karşımızda duruyor. Bir tarafta yaşanan 72 saatlik masa devirme krizinin ardından yeniden bir araya gelen ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı etrafında birleşen “Millet İttifakı”. Diğer tarafta son günlerde karşı hamle olarak genişleme çabasını sürdüren AKP-MHP iktidarı odaklı “Cumhur İttifakı”.

AKP-MHP gericiliğinin ülkeyi nasıl bir enkazın altına sürüklediği biliniyor. Son deprem felaketi ile birlikte bu yıkım tablosu çok daha net bir şekilde görülmüş oldu. Bugünlerde asıl gündemlerinin deprem olduğu, “görev”lerine yoğunlaşmak için seçimlerin geride kalması gerektiği masalını anlatsalar da, tüm hesaplarını koltuklarını kaybetmemek üzere yaptıklarını biliyoruz. Bunun için karşısına çıkan her toplumsal kesime zehirli dilleri ile saldırmaktan bir an bile geri durmuyorlar. Sonu gelmez, artık inandırıcılığını yitirmiş vaatlerle iktidarlarını koruma peşindeler. Dahası, ittifaklarını Hizbullah gibi vahşi bir cinayet şebekesi ile genişletme çabasındalar. Başta HDP olmak üzere toplumsal muhalefetin tüm kesimlerini her fırsatta “terörle iltisaklı” ilan edenler, açıkça Hizbullah propagandası yapan HÜDA-PAR’ı ittifaklarına katmakta bir sakınca görmüyorlar. Sadece oy hesabı yapmıyor, zaten açık bir baskı ve terör şebekesi olarak organize ettikleri devleti sayısız fail-i meçhulün faili bir terör örgütü ile tahkim etmek istiyorlar. Böylece iktidarlarını devam ettirdikleri koşullarda neler yapabileceklerinin de sinyalini veriyorlar.

Sözde ülkeyi AKP-MHP belasından kurtarma iddiasında olan “Millet İttifakı’nın programı ise, AKP düzeninin aşırılıklarını törpüleyerek emperyalist-kapitalist sistemle tam bütünleşmeyi sağlayabilmekten başka bir şey değil.

Bu niyetin en açık sinyali daha Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklamadan gerçekleştirdiği yurtdışı gezilerinde verilmişti. Bu hesabı hayata geçirmek için girilen ittifakın nasıl kirli oyunlara sahne olduğu ise son adaylık krizi ile birlikte ortaya çıkmış oldu.

Ortaya çıkan bıçak sırtı tabloda her telden burjuva düzen partisi, ya aradan sıyrılıp kendisi için bir varlık zemini yaratmaya ya da mevcut ittifaklardan birine kendisini pazarlamaya çalışıyor.

Eğer seçim gerçekleşirse 14 Mayıs’ta sandığa gidecek milyonlarca işçi ve emekçi “ölüm mü sıtma mı?” ikilemi ile karşı karşıya bırakılıyor.

Biri, iktidarı kaybettiği koşullarda ülkede bir kaos ortamı oluşacağı ile tehdit ediyor milyonları. Diğeri ise, ekonomik kriz, siyasal baskı ve deprem felaketi ile yaşamları çekilmez hale gelen milyonları kendisinden başka bir alternatif olmadığına inandırmaya çalışıyor.

Ama başka bir seçenek var. Evet, bu ülke tek adamdan da, tek adam rejiminden de kurtulmak zorunda. Ancak, ne bu hesaplaşma seçim sandıklarına sığacak bir hesaplaşma ne de onun koltuğuna göz dikenlerin gerçek bir hesaplaşmayı yapmaya niyet ve takatları var. Bu hesabı sormanın yolu örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

Bir doğal afet olan depremin ardından gösterilen toplumsal dayanışma bu ülkenin işçisinin, emekçisinin, onurlu insanlarının sahip olduğu gücü hepimize gösterdi.

Bu dayanışma ruhunu hesap sorma bilinci ile harmanladığımızda bu güç gerçek anlamına kavuşacak.

İşte o zaman, asalak burjuva siyasetçilerin masallarına aldanmak yerine eşit ve özgür bir ülkenin, eşit ve özgür bir dünyanın kapılarını aralayacağız.