“Depremde insanları enkazların altında kendi kaderine terk edenler artık ölümlerle dalga geçme noktasına varmışlardır. Utanma duygusunu tümüyle yitirdikleri gibi vicdanları da çoktan körelmiştir bu ülkeyi yönetenlerin…”
Depremden sonra, başta Şanlıurfa ve Adıyaman olmak üzere bir dizi şehrimizi sular altında bırakan, 17 insanımızın hayatını kaybettiği bir sel felaketini de yaşadık. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, felaketin ardından katıldığı canlı yayında, “Sel 15 canımızı aldı ama kuraklık riski vardı, toprak suya kavuştu.” dedi. Bir önceki gün yağışları küresel ısınmaya bağlayarak “dış mihraklar” söylemine yeni bir boyut kazandıran bakanın bu sözleri arsızlığın doruk noktası oldu.
Siyasetçinin arsızlığı bu ülkede alışıldık bir şey olsa da bu sözlerin bu kadar kolay söylenebilmesi gelinen yerdeki çürümenin boyutlarını ortaya koymaktadır.
Depremde insanları enkazların altında kendi kaderine terk edenler artık ölümlerle dalga geçme noktasına varmışlardır. Utanma duygusunu tümüyle yitirdikleri gibi vicdanları da çoktan körelmiştir bu ülkeyi yönetenlerin…
Bilimi hiçe sayarak, doğanın kanunlarını görmezden gelerek, rant dışında hiçbir şeye değer vermeyenlerin ulaştığı bu nokta elbette şaşırtıcı değil. Bunlar değil mi tedbirsizlik yüzünden gerçekleşen maden facialarına “fıtrat” diyenler… Ölen işçilerin ardından “öldüler ama iyi öldüler” diyerek yakınlarını teselli etmeye çalışanlar… Depremde insanları kurtarmak için günlerce gecikirken, iş inşaat için ihale vermeye gelince gün kaybetmeyenler…
Bir ülkenin cumhurbaşkanının yüzlerce maden işçisinin öldüğü bir katliama “kader” diyebildiği bir yerde, elbette bakanı da “Toprak suya kavuştu” diyecektir.
Sergilenen bu arsızlıklar ilk değil ama son olması bizlerin ellerinde.
Depremleri “yüzyılın felaketi” olarak adlandırıp, “Yapabileceğimiz bir şey yok” diyerek acizliklerini gizlemeye çalışanların vardığı son noktadır bu. Bütün bunların hesabını bir bir sormak boynumuzun borcudur. Bu aymazlığa son vermenin vakti çoktan geldi de geçiyor.