“Geçmişte yapılan çay-simit hesapları dahi artık cep yakıyor. Et yemek hayal, meyve uzaktan izlenebiliyor, sebze tadımlık bu ülkede…”
Seçimlerden önce başlayan yalan ve boş vaat yarışı, seçimlerin ardından zam sağanağına dönüştü. Hemen her gün “motorine zam”, “ekmeğe zam”, “sigaraya zam” diye uzayan haberler rutinleşti. Temmuz ayında “İşçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” denilerek yapılan asgari ücret zammı, daha ceplere girmeden buhar oldu. Memurlar kalem oyunlarıyla, emekliler açlıkla sınanıyor. İşçi ve emekçilerin sefalet düzeyinde olan ücretlerle verdiği yaşam mücadelesi, ekonominin “rasyonal zemin”e dönmesinin bir getirisi olarak “öldürmeyecek ancak yaşatmayacak da” seviyesine indi. Kıt-kanaat yaşam, artık milyonlarca işçi ve emekçinin en temel ihtiyaçlarına dahi ulaşamaması anlamına geliyor.
Hayat pahalılığı ve ardı arkası kesilmeyen zamlar yaşamın temel belirleyeni durumunda. Düzenli beslenemeyen, sağlıklı konutlarda yaşayamayan, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir toplum gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Geçmişte yapılan çay-simit hesapları dahi artık cep yakıyor. Et yemek hayal, meyve uzaktan izlenebiliyor, sebze tadımlık bu ülkede…
Karnını doyurmakta, kirasını ödemekte, biriken borçlarını kapatabilmekte zorlanan işçiler için sosyal yaşam yok! Dışarı adımını atmak maliyet demek. Sadece sokağa çıkılması halinde bile yol parası aylık bütçenin şaşmasına yol açmakta. Çalışmak sadece çalışmak, ama yaşayamamak milyonların ortak “kaderi”. Bir de ona zam, buna zam…
Saraylarda sefahat sürenler, gösteriş ve israf içindeki yaşamlarından taviz vermeyenler, tarihlerinin en yüksek kâr oranlarına ulaşan kapitalist şirketler bir yanda… Emeğiyle yaşamı var eden milyonların her geçen gün büyüyen sefaleti diğer yanda. Ekonomik krizi yaratanların lüks içinde yaşamı bir yanda… Faturayı ödettikleri işçi ve emekçilerin kıt-kanaat yaşamı diğer yanda.
Ya onlar kazanacak, ya biz! Birleşelim, faturayı ödemeyi reddedelim.
Yoksulluk ve sefalete, insanlık dışı çalışma ve yaşam koşullarına geçit vermeyelim.