“Şimşek’in “rasyonel” ekonomi politikasının özü, emekçinin alım gücünün düşürülmesi, düşük ücret politikalarıyla üretim maliyetlerinin geriletilmesi, böylece ihracat artışıyla ekonomik krizden çıkışın sağlanmasıdır.”
Saray rejimi “benden sonrası tufan” bakış açısıyla tüm alanlarda olduğu gibi ekonomi politikalarında da kendi sınıfının çıkarlarını düşünmekte ve ülkeyi uçuruma sürüklemektedir. Derinleştirdikleri krizden çıkış yolunu bulmak için uyguladıkları tek politika, krizin acı reçetesini işçi ve emekçilere kesmek, sermayedarların kârlarına kâr katması için yeni yöntemler türetmektir. Tam da bu düzenin gerçek sahipleri kapitalist patronların istedikleri gibi… Bu durum ekonomide “rasyonel” uygulamalara geçişin temsilcisi Ekonomi Bakanı Şimşek’in attığı her adımda anlaşılmaktadır.
Burjuva iktisat kurallarını dilediğince ters yüz eden AKP şefi Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” formülasyonundan sonra Şimşek de geçtiğimiz günlerde “maaş zamları sebep enflasyon sonuç” formülasyonunu türetti. “Yüksek ücret artışları yüksek enflasyona sebep oluyor. Bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım” diyerek, gözünü açık bir şekilde işçi ve emekçilerin maaşlarına diktiğini ifade etti. Böylece işçi ve emekçilere kesilen acı reçetenin düşük ücret politikasıyla daha da büyütülmesinin hedeflendiği anlaşılıyor.
Şimşek, “maaş zamları sebep enflasyon sonuç” diyedursun, ekonomistler yüksek enflasyon nedeniyle görece yüksek ücret zammı yapıldığını, bu zamların ise bir işe yaramadan kısa sürede eridiğini belirtiyorlar. Asıl dikkat çekilmesi gereken nokta olarak da fahiş şirket kârlarına işaret ediyorlar. İstanbul Sanayi Odası’nın 2022 en büyük 500 kuruluşu (İSO 500) verileri incelendiğinde, şirketlerin kârlarını yüzde 121 oranında arttırdıkları, maaş ödemeleri artışının ise yüzde 86’da kaldığı görülüyor.
Yalancı TÜİK’in verileri dahi sermayenin gelirden aldığı payın yükseldiğini, işgücünün aldığı payın düştüğünü ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre 2020’de sermayenin payı yüzde 42, işgücünün payı ise yüzde 38,8’dir. 2022’ye gelindiğinde ise, sermayenin payı yüzde 54’e çıkarken, işgücünün payı yüzde 25,4’e gerilemiştir. Bu veriler ekonomik kriz koşullarında sermayenin kârlarına kâr kattığını, işçi ve emekçilerin ise giderek yoksullaşarak tüm faturayı ödediğini göstermektedir.
Şimşek’in “rasyonel” ekonomi politikasının özü, emekçinin alım gücünün düşürülmesi, düşük ücret politikalarıyla üretim maliyetlerinin geriletilmesi, böylece ihracat artışıyla ekonomik krizden çıkışın sağlanmasıdır. “Maaş zamları sebep enflasyon sonuç” formülasyonu da bu bakış açısı ile türetilmiştir.
Ancak hangi formülasyonu üretirlerse üretsinler, mızrak artık çuvala sığmamaktadır. Tek adam rejiminin bulduğu her formülasyonun kendisinin ve sermayenin çıkarlarını korumak üzerine yapıldığı gün gibi ortadadır. İşçi ve emekçilerin bu gerçekleri görerek hareket etmesi, mücadele taleplerini belirlemesi gerekmektedir.