Afete değil, talanı büyütmeye hazırlanıyorlar!

Saray rejimi ve yandaşları için işçi ve emekçilerin güvenli bir şekilde yaşayabileceği, kültürel ve tarihi miras ile doğanın korunduğu yerleşim yerleri oluşturmanın bir önemi yoktur. Onlar tüm adımlarını kendi rantlarını büyütmek için atmaktadırlar. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin afetlere karşı dirençli kentlerde yaşayabilmelerinin yolu da mücadeleden geçmektedir.

Ranta dayalı politikaların kentleri ve doğayı nasıl bir yıkıma götürdüğü 6 Şubat depremlerinde tüm çıplaklığı ile görüldü. Binlerce insanımız alınmayan önlemler yüzünden canını kaybetti. Kentler yerle bir oldu. Başta İstanbul olmak üzere diğer deprem bölgelerinde ise işçi ve emekçiler adeta aynı kaderi yaşamak için sıra bekliyorlar. Bilim insanları ve ilgili meslek odaları depreme ilişkin çalışmalar yürütüyor, uyarılar yapıyor ve yapılması gerekenlere işaret ediyorlar. Ancak 6 Şubat sonrasında yıkım yaşanan yerler ile deprem riski altındaki diğer kentlerde acil önlemler dahi alınmıyor.

Kentleri afetlere karşı dirençli hale getirmek için hiçbir adım atmayan saray rejimi, 6 Şubat depremiyle yaşanan büyük yıkımdan da rant elde etme telaşında. Geçtiğimiz günlerde “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” yasalaştı. Böylece emekçilerin deprem korkusu kullanılarak tüm alanların çok daha kolay ranta açılmasının önü açılmış oldu.

Depremin gerekçe gösterildiği yeni düzenlemeyle kentsel dönüşüm uygulamaları adeta oldu bittiye getirilebilecek. Keşif yapılması ve bilirkişi raporlarının teslim edilmesinde süre 15 güne düşürülmüş. İtiraz için kalan süre de kısaltılmış durumda. Afetlere karşı riskli alanların tahliye edilebileceği “rezerv yapı alanı” tanımında yapılan değişiklik ise düzenlemedeki en kritik noktalardan birisini oluşturuyor. Geçmişte sadece boş alanlar “rezerv yapı alanı” ilan edilebilirken, yeni düzenlemeyle rezerv yapı alanı tanımında yer alan “yeni yerleşim alanı” ibaresi metinden çıkarıldı. Böylece “rezerv yapı alanı” kapsamında mevcut yapı alanlarının da rezerv yapı alanı olarak ilan edilebilmesinin önü açıldı. Bu alanların denetiminin ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kurulacak Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na verilmesi öngörülüyor.

Yeni düzenlemede öne çıkan diğer başlıklar şöyle:

– Kentsel dönüşüm için aranan 2/3 çoğunluk koşulu yüzde 50+1’e düşürüldü.

– Riskli yapıların yıktırılması için maliklere tek seferde 90 günden fazla olmamak üzere süre verilecek.

– Kanun kapsamındaki yapıların tahliyesinin engellenmesi durumunda; mülki idare amiri tarafından verilecek yazılı izne istinaden yeterli kolluk kuvveti marifetiyle tahliye yapılacak.

– Başkanlık veya idare tarafından yapılan veya yaptırılan riskli yapı tespit, tahliye ve yıktırma masrafları, hisseleri oranında maliklerden tahsil edilecek.

Yeni düzenlemeyle “kentsel dönüşüm” adı altında rant ve talan projelerinin çok daha kolay hayata geçirilmesinin önünün açıldığı ortadadır. Saray rejimi ve yandaşları için işçi ve emekçilerin güvenli bir şekilde yaşayabileceği, kültürel ve tarihi miras ile doğanın korunduğu yerleşim yerleri oluşturmanın bir önemi yoktur. Onlar tüm adımlarını kendi rantlarını büyütmek için atmaktadırlar. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin afetlere karşı dirençli kentlerde yaşayabilmelerinin yolu da mücadeleden geçmektedir.