Kerpiç evlerin ölen çocukları

Türkiye işçi sınıfının doğusundan batısına aynı sorunlar etrafında birleşerek, bu sorunu yaratan sermaye düzenine karşı birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Gerçek bir kardeşleşme harcı, gönüllülük üzerine kurulmuş gerçek bir birlik o zaman kurulabiliyor. Kerpiç evlerin yoksul çocuklarının yaşamasının yolu da buradan geçiyor.

Bir anda tamtamlar kulakları sağır edecek biçimde yeniden çalmaya başladı. Savaş, savaş, savaş diye…

Aksini söyleyen ya vatan hainidir ya da kanı bozuktur. Üçüncü bir alternatif yok, çünkü bırakmıyor sermayenin alimleri.

Bu savaş söylediklerine göre aylık 11.400 TL alan işçinin ve emekçinin özgürce yaşaması içinmiş. Ay sonunu getiremeyen, fabrikada patronların almadığı önlemler yüzünden ölen işçinin güvenliği içinmiş.

Şimdi diyeceksiniz ki, söz konusu olan vatan, derdimiz 11.400 TL olmamalı. Oysa bu ülkede 40 yıldan fazladır ölüyor her iki taraftan yoksul halkın çocukları. Ve onlar öldükçe zenginliklerine zenginlik katıyor sermaye sahipleri.

Bu ülkede kiminle savaşılıyor? Neden yıllardır sürüyor? Çözüm ne, neden bulunamıyor? Neden Türk ve Kürt emekçiler, aynı coğrafyada binlerce yıldır baraber yaşayanlar birbirlerine düşman oluyor? Oysa ki doğudaki işçiyle batıdaki işçinin sorunu aynı. Mesela Özak işçisi Urfa’da “insanca yaşam” derken, MESS üyesi binlerce işçi de batıda “insanca yaşam” diyor. Mesela Urfa’da eylem yasağı getiren hükümetin valisi, batıda grev yasağı getiren hükümetin kendisi. Bu iki bölgede işçiler neden birlik değil de düşman, bir de sen düşün güzel kardeşim. Cenazeler neden hep kerpiç evlere geliyor? Boğaz’daki yalılara gelmiyor bir tek defa bile. Neden “vatan sağ olsun” diyen anne-baba yoksul ve emekçi aileden oluyor? Madem her şey vatansa, gerisi teferruatsa, neden tek bir zengin ailenin çocuğu yer almıyor bu vatan kavgasında?

Bu kavgadan faydalanan, sorunu sürekli gerisin geri üreten sermaye düzeninin kendisi. Kandan nemalanan neden savaş bitsin istesin ki? Kürt halkının haklarını ve özgürlüklerini tanıyarak kolayca çözülebilecek bir sorunu, ondan beslenmek ve onunla sömürü düzeninin üstünü örtmek varken, neden çözsün ki bu düzenin efendileri?

Nasıl mı çözülecek?

Ankara’nın göbeğinde 75 gün özelleştirmeye karşı direnen Tekel işçileri bu çözümü göstermişti bize. Karadenizlisi, doğudan gelen Kürt işçisi aynı ortamda kurunca çadırlarını, birbirilerini daha iyi anladılar. Birlikte mücadele edip birlik olunca, birbirlerinin farklılıklarına saygı göstermeyi öğrendiler. Birbirlerinin haklarına da sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu gördüler.

İşçi kardeşim, bu ülkede Kürt sorunu diye bir sorun var. Biz “Yok” deyince ortadan kalkmıyor. Kürt halkının kendisi, hakları, varlığı inkâr edilerek sorun derinleştiriliyor. Kürtlere de bunun için mücadele etmek düşüyor. Ortak yaşamanın barışın yolu ise, herkesin diğerinin hakkına sahip çıkmasından, bu baskı ve sömürü düzenine karşı mücadele etmesinden geçiyor.

Yani sözün kısası, Türkiye işçi sınıfının doğusundan batısına aynı sorunlar etrafında birleşerek, bu sorunu yaratan sermaye düzenine karşı birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Gerçek bir kardeşleşme harcı, gönüllülük üzerine kurulmuş gerçek bir birlik o zaman kurulabiliyor. Kerpiç evlerin yoksul çocuklarının yaşamasının yolu da  buradan geçiyor.