Her şey sermaye için…

“Milyonlarca işçi ve emekçinin bu konuda kendileriyle bir fikir birliğinde olmadığı açık. Öyleyse sorun fikir birliğinde olup olmamakta değil kime hizmet edildiğinde düğümleniyor. Yalan, dolan ve manipülasyonlarla krizin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye çalışanlar sermayenin bekçiliğini yapıyorlar…”

Merkez Bankası’nın yılın üçüncü çeyreğine ilişkin “Enflasyon Raporu” geçtiğimiz günlerde paylaşıldı. Paylaşılan rapora ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın yaptığı sunuma göre Merkez Bankası’nın yıl sonu için enflasyon beklentisi yüzde 38. Karahan, enflasyonu düşürme hedeflerine kararlılıkla devam ettiklerini söylese de aynı günlerde açıklanan TÜİK ve ENAG’ın enflasyon verileri arasındaki fark büyümeye devam ediyor. TÜİK temmuz ayında yıllık enflasyonu yüzde 61,78 olarak açıklarken ENAG raporuna göre yıllık enflasyon yüzde 100,88. Memur ve emekli aylıklarına yapılacak zam oranını düşük tutmak için bekletilen doğalgaz ve elektrik zamları ile birlikte Haziran’ın ardından Temmuz’da aylık bazda enflasyon ise yeniden yüzde 3,5 seviyesinde.

Merkez Bankası ya da TÜİK tarafından açıklanan rakamların gerçekliği zaten başlı başına bir sorun. Açıkladıkları rakamlara kendilerinden başka inanan olmadığı açık. Hatta kendilerinin bile ne kadar inandığı şüpheli. Sonuçta sırf ücret zamlarını düşük tutmak için ekstre atlatır gibi zam atlatan kamu kurumlarından bahsediyoruz. Ama rakamlarla oynamalarından çok daha önemli bir sorun olduğu da belli. Bu sorun olayları nasıl kavradıkları ve manipüle etmek için neler yaptıklarıdır. İlgili raporun sunumunda sorulan bir soru üzerine Karahan asgari ücret konusunda karar verici ya da tavsiye edici bir konumda olmadıklarını söyleyebiliyor örneğin. Sanki daha birkaç ay önce yayınladıkları açık mektupla enflasyon hedeflerinin tutması için asgari ücrete zam yapılmaması gerektiğini söyleyen kendileri değilmiş gibi…

Yalancılıklarının da ötesinde enflasyonun kaynağını nasıl tanımladıkları ve çözüm olarak neyi hedefledikleri sorunun özünü oluşturuyor. Enflasyonun kaynağını arz-talep dengesizliğinde gören bu beyefendilere göre talep sınırlandırıldığında enflasyon da normal seyrine dönecek. Talebin sınırlandırılması dedikleri ise ücretlerin ve alım gücünün düşürülmesinden, milyonlarca işçi ve emekçinin temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılayamamasından başka bir şey değil.

O yüzden papağan gibi “ücretler artarsa enflasyon da artar” demekten başka bir şey yapamıyorlar. Aynı dönemde sermayenin kârlarındaki devasa büyümenin adını anmıyorlar örneğin. Es kaza bir gazeteci çıkıp “Sermaye ayağına dair bir adım atılacak mı, düşük ücretliler sabretmek zorundayken sermaye kârından fedakârlık etmeyecek mi?” diye sorduğunda “yüksek kârların enflasyona olan etkisi konusunda bir fikir birliği olmadığını” söyleyerek asıl sorunun üzerinden atlıyorlar. Aynı söz konusu basın toplantısında yaptıkları gibi…

Fikir birliği olmadığına göre sermayenin kârlılığına yönelik bir tasarrufta bulunmak gerekmiyor bu beyefendilere göre…

Peki ama ücretlerin artışının enflasyona yol açtığı konusunda kiminle nasıl bir fikir birlikleri var acaba? Milyonlarca işçi ve emekçinin bu konuda kendileriyle bir fikir birliğinde olmadığı açık. Öyleyse sorun fikir birliğinde olup olmamakta değil kime hizmet edildiğinde düğümleniyor. Yalan, dolan ve manipülasyonlarla krizin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye çalışanlar sermayenin bekçiliğini yapıyorlar…