Ezilmeye çalışılan sadece sınıfın direnen bölükleri değil işçi sınıfının hak arama mücadelesinin kendisidir. Bu zorbaca saldırganlığın karşısında ancak işçi sınıfının birleşik mücadelesinin güçlendirilmesi ile durulabilir. Gün her bir direnişi, eylemi kendi direnişimiz, eylemimiz gibi sahiplenme ve direnen işçilerin yanında saf tutma günüdür.
Krizin faturası kabardıkça işçi ve emekçilerin tepkisi büyüyor. Bu tepkiye paralel olarak işçi eylemlerinin sayısı artıyor. Ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarının yol açtığı hak arama mücadelesi her geçen gün daha fazla kendini dışarıya vuruyor.
Hak arama arayışlarının ve buna dayalı eylemlerin artması, sermaye sınıfı ve onun hizmetindeki iktidarın baskı ve zorbalığını daha da artırması anlamına geliyor. Milyonlarca işçi ve emekçiyi sefalete sürükleyen ekonomik ve sosyal yıkım programlarının uygulanmasının yolunun işçi ve emekçilerin tepkisini bastırmakla mümkün olacağını siyasal iktidar ve sermaye çok iyi biliyor.
Sermaye düzeni, bu düzene kumanda eden saray rejimi işçi sınıfını eli kolu bağlı, hareket edemez hale getirmek için bugüne kadar çok şey yaptı. Grev yasaklarını rutin uygulama haline getirdi. Hak aramayı, mücadele etmeyi “terör” olarak yaftalayarak bertaraf etmeye çalıştı. Bunda belli oranlarda başarılı da oldu. Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor. Yasa-kural tanımayan zorbalık, kararlılıkla karşılaştığında daha da azgınlaşmaktan başka bir şey yapamıyor.
Polonez işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar. Günlerdir saldırılara karşı direniyorlar. Yerlerde sürükleniyor, kaburgaları kırılıyor, gözaltı ile yıldırılmaya çalışılıyorlar. Devletin kolluk güçleri Polonez patronuyla kader birliği etmişçesine günlerdir işçilere işkence ediyor. Soma’da Fernas Maden işçileri direndikleri için, haklarına sahip çıktıkları ve patronun saldırılarını protesto ettikleri için gözaltına alınıyor. Sermaye sınıfı ve onun hizmetindeki devletin kolluk güçleri baskı ve sömürüye karşı duran, direnen, greve giden, hak arayan işçilere topyekûn bir savaş açmış bulunuyor.
Bu düzen ayakta kalsın, açlık, yoksulluk ve kölece çalışma koşulları olduğu gibi devam etsin diyenler ile “artık yeter” diyenlerin mücadelesi bu. İşçi ve emekçiler sürece, işçi direnişlerine yönelen saldırılara bu gözle bakabilmeli, kendine yapılmış saymalı ve dayanışmayı güçlendirmelidir. Çalışma ve yaşam koşulları aynı, talepleri bir olan geniş kesimlerin varlığı ortada iken, direnmeyi seçen işçilere dönük pervasız zorbalık topluma verilmeye çalışılan gözdağıdır.
Ezilmeye çalışılan sadece sınıfın direnen bölükleri değil işçi sınıfının hak arama mücadelesinin kendisidir. Bu zorbaca saldırganlığın karşısında ancak işçi sınıfının birleşik mücadelesinin güçlendirilmesi ile durulabilir. Gün her bir direnişi, eylemi kendi direnişimiz, eylemimiz gibi sahiplenme ve direnen işçilerin yanında saf tutma günüdür.