Siyasal iktidarın bize biçmiş olduğu yaşamı mücadele ederek değiştirebiliriz!

Eğitim Sen İstanbul 3 No’lu şube başkanı Hüseyin Tosu ile konuştuk:

AKP iktidarı geldiğinden bu yana eğitim alanında sürekli yeni düzenlemeler yapıyor. AKP iktidarının hedefi nedir?

AKP’nin eğitim anlayışı esasında iki alana dayalıdır. Bir tarafta eğitimin dinselleştirilmesi, diğer tarafta eğitimin ticari bir araca dönüştürülmesi…

AKP iktidara geldiğinden bu yana kendi siyasal ideolojik çizgisine uygun bir eğitim oluşturma yönünde bir çaba içerisinde. 2005’te yapmış olduğu kısmi müfredat değişikliğinin ardından özellikle 2010’lu yıllarda 4+4+4 sisteminin getirilmesiyle birlikte bu açıdan ciddi adım atmış oldu. Bu süreçte -ihtiyaç olsun, olmasın- her ilçeye bir İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi’nin açılması esasında eğitimin dinselleştirilmesi, muhafazakarlaştırılmasının kendileri açısından atılmış olan en önemli adımıdır. Sonraki süreçlerde müfredat ve kitap içeriklerinin değişikliği ile sürekli bir çaba içerisinde oldular. ÇEDES ve son müfredat değişikliği de aynı amaca hizmet ediyor.

Öğrencilerimizdeki sorma, sorgulama, eleştirme kültürünü ortadan kaldıran, biat kültürünü yerleştiren, kaderciliği temel bir argüman olarak hayatımıza sokan, ders kitaplarımıza dini terimleri yerleştiren bir anlayışla eğitimin dinselleştirilmesi ile ilgili yoğun bir çaba içerisinde siyasal iktidar…

Hedeflenen nedir? Eğitim yoluyla kendi ideolojilerine uygun bir toplumsal yapı oluşturmak, dini kültürü toplumda içselleştirmek, toplumu bu doğrultuda dönüştürmek..

İşin sadece idelojik boyutu yok.. Yaptıkları ikinci önemli iş eğitimin piyasalaştırılması.

4+4+4 ile birlikte bir tarafta İmam Hatipler çoğaltılırken, diğer tarafta özel okulların önü açıldı. Kamu okullarında öğrenciler çok daha iyi koşullarda eğitim görebilecekken teşvikler özel okullara verildi.

Ayrıca MESEM’lerle birlikte öğrencilerimiz 14 yaşından itibaren piyasaya ucuz işgücü olarak sunulmuş vaziyette. Öğrenci haftada 4 gün işyerine, 1 gün de okula geliyor. Aldığı ücret asgari ücretin ilk 3 yıl %30’u (bu döneme  çıraklık diyorlar), son yıl (12.sınıfta) asgari ücretin %50’si gibi bir rakam. Ve ayrıca bu ödenen ücret devlet tarafından finanse ediliyor. Patronlar için bulunmaz hint kumaşı. Hem çocuğu çalıştırıyor, hem parasını devlet veriyor hem en ufak bir riskte (iş kazaları gibi) işveren bunu devlete yüklüyor. Dolayısıyla suya sabuna dokunmadan çocuk emeği üzerinden kârlarına kâr katıyorlar. Halihazırda kısmi olarak uygulanmasına rağmen önümüzdeki dönemde MESEM’lerin ortaokullara çekilmesi sözkonusu.

Dolayısıyla AKP’nin eğitimle amaçladığı nedir? Bir tarafta dini eğitim vererek biat kültürünü yaygınlaştırmak ve bunu da ikinci bir hedef olarak sermayeye ucuz iş gücü olarak sunmaktır.

Ülkede ciddi bir ekonomik kriz var, krizin eğitim alanına yansımaları konusunda neler söylemek istersiniz?

Bu krizi yaratan sermayedir. Ama ne yazık ki bedeli emekçilere ödetiliyor. Buna da aracılık eden siyasal iktidardır. Siyasal iktidarın bu yaşanan krizle birlikte aldığı tedbirlerden biri okullara hizmetli göndermemek, çalışma saatlerini sınırlandırmak ve taşımalı eğitime son vermek oldu.

Bu yeni tasarruf tedbirleriyle birlikte okullarımızda daha önce İŞKUR tarafından gönderilen ve yılda 9 ay çalışan işçilerin çalışma süreleri haftada 3 günle ve verilen ücret de 560 tl ile sınırlandırıldı. Bu rakamlarla okullar açısından temizlik elemanı bulmak, çalıştırmak mümkün değil ne yazık ki. Tuvaletler kirli, koridorlar kirli, öğretmen odası kirli. Dolayısıyla temizlik sorunu ciddi anlamda çocuklara yansıtılmış vaziyette.

Tasarruf tedbirleri kapsamında taşımalı eğitimin mesafesi  50 km’den 30 km’ye düşürüldü. 30 km’nin üstüne pansiyon zorunluluğu getirildi. Aileler çocuklarını pansiyona vermek istemedikleri için 30 km’den daha uzakta kalan çocukların okullara erişimi imkansız hale geliyor.

Bunun dışında beslenme ile ilgili ciddi sıkıntılar var. Çocuklarımız yarı aç yarı tok okulda dersi takip ediyorlar. Geçen yılın verilerine göre öğrencilerin beşte biri haftada bir gün aç geliyor. Bu ciddi bir sorundur, devletin bir şekilde kendi gelir ve imkanlarıyla beslenemeyen öğrencilere gerekli katkıyı sağlaması lazım. Bu açıdan bizim şöyle bir kampanyamız var: “Günde bir öğün ücretsiz yemek ve temiz, ulaşılabilir su”

Bizim temel talebimiz, okullara kadrolu güvenlik elemanı, temizlik elemanı, okullara gerekli temizlik malzemelerinin sağlanması ve her çocuğa ücretsiz bir öğün yemek ve ulaşılabilir su. Taşımalı eğitim zaten çok doğru yöntem değil. Bunun yerine mahalle okullarının, köy okullarının yeniden inşa edilmesi ve hayata geçirilmesi gerekiyor.

Son olarak işçilere, emekçilere çağrınız nedir?

Siyasal iktidar, sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların var olan anayasal haklarını kullanabilmeleri için en önemli şey örgütlenmeleridir. Eğitim Sen’in de içerisinde olduğu Eğitim Hakkı Platformu Ankara’da geçen yıl müfredat sürecinde oluşturulmuştu. Bizim velilere çağrımız, okullarda çocukların yaşadıkları sorunlara duyarlılık göstermeleri, sendikayla ya da örgütlü yapılarla iletişime geçmeleri.

Örgütlenerek, mücadele ederek siyasal iktidarın bize biçmiş olduğu bu yaşamı, çocuklarımızın eşit- nitelikli eğitim almasının önündeki  engelleri kaldırabiliriz. Bunun yolu örgütlü mücadeleden geçer. Bu açıdan Eğitim Hakkı Platformu önemli bir araçtır.