Kısacası, işçi sınıfının insanca yaşamaya yeten ücret talebini boğmak için ortaya atılan bu söylem bir safsatadan ibarettir. Ücretlerin artışının anlamsızlığı yalanına bizleri ikna ederek mücadelemizi zayıflatmak amaçlıdır. Bunu verilecek en iyi cevap mücadeleyi daha da yükseltmektir.
Asgari ücret zammı önümüzdeki ay belirlenecek. İşçi ve emekçilerin zam talebini düşürmek için “ücretler artarsa enflasyon da artar” söylemi dilden dile dolaştırılıyor. Yandaş medyadaki ne idüğü belirsiz yorumculardan ekonomistlere, profesörlerden siyasetçilere kadar bu söylem sık sık dile getiriliyor. Böylece bir yandan daha iyi ücretler için mücadele anlamsız hale getirilmeye çalışılırken, öte yandan yüksek enflasyonun nedeni olarak ücretliler suçlanıyor.
Oysa enflasyonun temel nedeninin ücretlerimiz olmadığı çok açık bir gerçektir. Genel olarak ücretlere özelde ise asgari ücrete yapılacak bir zam enflasyonu artırır denmesi bilinçli bir tercihtir ve bir algı operasyonudur.
Ücretlere yapılan zammın enflasyona etkisini araştıran bir dizi sermaye kuruluşu bu etkiyi yüzde 5-10 arasında hesaplıyor. İktidarın bir aparatı olan Merkez Bankası bile ücretlerdeki artışın enflasyona etkisinin yüzde 11 olduğunu söylüyor. Bu kurumların dediğini gerçek saysak bile, ücretlerimize yapılacak yüzde 50 zammın enflasyona etkisi sadece yüzde 5,5 oluyor.
Henüz ücretlere zam yapılmadan gerçek enflasyon yüzde 100’ün üstünde ve yalancı TÜİK rakamları bile yüzde 50’lerdeyken, enflasyonun temel nedeni nasıl bizim ücretlerimiz olabilir? Ocak ayından beri asgari ücrete zam yapılmadı ve diğer ücretler de sabit kaldı. Üstelik başka ek önlemler de alındı. Tüm bunlara rağmen neden enflasyon düşmedi?
Dahası ücretlerimize zam yapıldığında dahi alım gücümüz gerilemeye devam ediyor. Gerçek enflasyon oranındaki bir artış bile, alım gücümüzün sabit tutulması yani sıfır zam anlamına geliyor. Gerçek enflasyonun altında zam aldığımız gerçeği düşünüldüğünde, reel ücretlerimiz yani alım gücümüz artmak yerine azalmaktadır. Reel ücretlerimiz azalırken enflasyonun nedeninin ücretlerimizdeki artış olduğunu savunmak ancak emek düşmanlarının ya da sınıf bilincinden yoksun olanların işidir.
Tüm dünya kapitalizmin üstesinden gelemediği çelişkilerin yol açtığı derin bir kriz içinde kıvranıyor. Merkez bankaları karşılıksız para basıyorlar. AKP iktidarı sermayedarların kârını korumak telaşıyla birbirinin zıddı ekonomik programları aynı anda uygulamaya çalışıyor. Tüm bunlar yaşanırken, enflasyonun nedeni olarak ücretlerimizi göstermeleri arsızlığın zirvesidir.
Ücretlerdeki artış en fazla sermayenin kâr oranlarını düşürür. Bu da bizim değil onların sorunudur. Zira, onların bütün serveti bizden çaldıklarıdır. Elde ettikleri kâr, karşılığı ödenmemiş emeğimizdir. Bizler ne kadar çok emeğimizin karşılığını alırsak, onların kârları o kadar azalır.
Diğer taraftan, emeğin milli gelirden aldığı pay her geçen gün azalmaktadır. Bu demektir ki, işçi sınıfı ürettiği zenginliğe kıyasla çok daha düşük bir pay almaktadır. Aldığımız payın düşmesi yaşanan krizin faturasının bizlerin sırtına yüklenmesi, sermayenin kâr oranlarını koruması, hatta daha da artırması anlamına gelir.
Kapitalist düzende enflasyonun çok sayıda nedeni vardır. Toplumun ihtiyaçlarına göre değil, sermayenin aşırı kâr hırsına göre şekillenen plansız anarşik üretim, aşırı üretim krizlerine ve kâr oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Bu da özelikle kriz dönemlerinde enflasyonu tetiklemektedir.
Kısacası, işçi sınıfının insanca yaşamaya yeten ücret talebini boğmak için ortaya atılan bu söylem bir safsatadan ibarettir. Ücretlerin artışının anlamsızlığı yalanına bizleri ikna ederek mücadelemizi zayıflatmak amaçlıdır. Bunu verilecek en iyi cevap mücadeleyi daha da yükseltmektir.