Birbirinin peşi sıra gelen kayyım saldırıları bu bütünlüklü saldırıların bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Kayyım saldırısına karşı verilecek mücadelenin kazanıma ulaşması topyekûn saldırılara karşı birleşik mücadelenin büyütülmesinden geçiyor.
CHP’li Esenyurt Belediyesi ile başlayan kayyım saldırısı DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti ile devam etti. AKP-MHP iktidarı muhalefet cephesinden güçlü bir karşı koyuşla karşılaşmadığını düşünmüş olacak ki saldırılarını hız kesmeden sürdürüyor. AKP’nin medyadaki borazanlarından Abdülkadir Selvi köşe yazısında “bir süre her sabah yeni bir kayyum haberiyle uyanabiliriz” diyerek kayyımların süreceğini ilan etmişti. Nitekim bu ilanın ardından DEM Partili Dersim ve CHP’li Ovacık belediyelerine de kayyım atandı. Son olarak da Ardahan’ın Burmadere muhtarının yerine kayyım atanarak saldırı köylere kadar genişletildi.
AKP-MHP iktidarı kayyım rejimini güçlendirerek bir yandan Kürt halkının kazanımlarını boğuyor, öbür yandan da CHP’li seçmene “sıra size de geliyor” mesajı veriyor. Kayyım rejiminin güçlenmesi halk iradesinin hiçe sayılması, burjuva demokrasisinin dahi ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Kayyım saldırısını belediye başkanlarının, sendikacıların, gazetecilerin, siyasi kurum temsilcilerinin gözaltına alınması, tutuklanması takip ediyor. Baskı ve zorbalık dört koldan artırılıyor.
Özellikle 15 Temmuz’un ardından Kürt illerine sistematik olarak uygulanan kayyım saldırısının çapı CHP’li belediyeleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş gözüküyor. Son yerel seçimlerde CHP’nin ardından ikinci parti konumuna düşen AKP, iktidarını baskı, zorbalık ile ayakta tutmaya çalışıyor. Kayyım saldırısı tam da faşist partinin şefi Bahçeli tarafından ısrarla gündeme getirilen yeni “Kürt açılımı” sürecinde yaşanıyor. Böylece AKP-MHP iktidarı bir kez daha Kürt sorununda çözümden ne anladığını açık bir şekilde göstermiş oluyor. Sözde Kürt sorununda çözümden bahsediyorlar, özde kendi kirli hesapları ve çıkarları doğrultusunda hareket etmenin ötesinde bir şey yapmıyorlar.
AKP-MHP iktidarı Tayyip Erdoğan’ın bir sonraki seçimlerde tekrar cumhurbaşkanı olması için kolları sıvamış durumda. Bunun için de hiçbir hak, hukuk, yasa tanımadan baskı ve zorbalığa başvuruyor, kayyım rejimini devreye sokuyor. Sermayenin güvenini kazanmak için ekonomik krizin tüm faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yıkıyor, tüm kamu bütçesini sermayeye ve yandaşlarına ayırıyor. Emperyalist efendilerinin savaş ve saldırganlık politikalarına desteğe tam gaz devam ediyor. Birbirinin peşi sıra gelen kayyım saldırıları bu bütünlüklü saldırıların bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Kayyım saldırısına karşı verilecek mücadelenin kazanıma ulaşması topyekûn saldırılara karşı birleşik mücadelenin büyütülmesinden geçiyor.