2025 yılı için geçerli olacak asgari ücretin 22 104 lira olarak belirlenmesinin ardından işçi ve emekçilerden haklı tepkiler yükselmeye başladı. Fabrikalarda ve işyerlerinde ise ocak zammı tartışmaları hız kazandı. TOMİS Genel Başkanı Dilbirin Acar ile asgari ücret sürecini ve önümüzdeki dönemde ocak zamları ile ilgili yaşanabilecek gelişmeleri konuştuk…
Açıklanan asgari ücret ve yaklaşan ocak zamları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Asgari ücret meselesinde beklenildiği gibi sermayenin ve IMF’nin dediği oldu. Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira kapitalistler ve saray el ele vermişler, yaşanılan krizin bütün faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin üstüne yıkıyorlar. Açıklanan asgari ücret bunun son göstergesi… Mevcut resmi enflasyon oranının dahi altında kalan bu artış, 35 milyondan fazla insanı açlık ücretine mahkûm etti. Diğer bütün ücretlere de bir sınır koymuş oldu.
Böylece sermaye sınıfı ve saray iktidarının işçi sınıfı ve emekçilere neyi reva gördüğü bir kez daha ortaya çıktı. 2025’te bize reva görülen 2024’te olduğundan da daha kötü çalışma ve yaşam koşullarıdır. Tabii biz buna izin verirsek…
İşçi sınıfı açıklanan açlık ücretine de kendine reva görülen kölelik koşullarına da rıza göstermek zorunda değil. Fabrikalarda yükseltilecek mücadeleler ile ya da sendikalara basınç yaparak gerçekleştirilecek eylemlerle ek zam talebi gündemleştirilebilir. Ama sert bir sınıf mücadelesi içinde olduğumuzun farkında olmak, ona göre davranmak, ona göre örgütlenmek gerekiyor.
Ocak zamları döneminde işçilerin ne yapması gerekir?
Açıklanan asgari ücretten sonra örgütsüz fabrikalarda gerçekleşecek ücret artışlarının özel durumlar dışında asgari ücret oranını aşmayacağı, çoğu durumda altında kalacağı açıktır. Ama ücretlerimizin tek taraflı olarak kapitalistler tarafından belirlenmesi, biz buna itiraz etmediğimiz, kararlı bir mücadele örgütlemediğimiz için mümkün olmaktadır.
Her bir fabrika için tek bir mücadele reçetesi yazılamaz. Bu doğru da değildir. Ama genel olarak yapılması gereken bugünden fabrikalardaki işçilerin bir araya gelmesi, ortak talepler belirlemesi ve bu taleplerin altındaki ücretlere karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak iş durdurmasıdır. Bu yüzden ocak zamlarının açıklanması beklenmeden her bir fabrikada kurulacak komite türü örgütlenmeler hayati önemdedir.
Asgari ücretin düşük tutulması ve ocak zamlarının da düşük olacağı öngörüsü ile birlikte düşündüğümüzde önümüzdeki dönem sendikalaşma eğiliminin artacağını söyleyebilir miyiz?
Evet, bunun böyle olacağını öngörebiliriz. Fakat sendikalara karşı işçi sınıfı içinde haklı bir güvensizlik var. Asgari ücret tiyatrosunda yaşanılanlar belli. Ayrıca mesele kendi başına sendikalaşmak değil zaten. Nasıl sendikalaştığınız…
Sendikal örgütlenme biçimi işçi sınıfının hak alma mücadelesinde temel biçimlerden biri. Ama siz zaten kapitalistlerle dişe diş bir kavgaya girecek bir cüretle davranmıyorsanız, bunun bedellerini ödemeye kararlılığınız yoksa kendi başına sendikalı olmak çok bir şeyi çözmez. Belki asgari ücretin bir tık üstünde ücret almaya başlarsınız. Ama bugünkü kriz koşullarında bu da zaman geçmeden hızla erir. Ayrıca böyle kararlı bir mücadele ortaya koymadan, iç birliği sağlamadan sendikalaşmayı başarmak da mümkün değildir. Bu yüzden işçi sınıfı elbette sendikal örgütlülük güvencesine yönelmeli ama esas olanın fiili meşru mücadelesi olduğunu bilmelidir. “İnsanca yaşayacağımız ücret yoksa üretim de yok!” temel şiar olmalıdır.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Yukarıda da ifade ettiğim gibi 2025 yılı 2024’ten daha zor geçecek. Ama biz izin verirsek… Güçlü olan biziz. Biz gücümüz farkına varıp fabrika fabrika mücadele eder bunları birleştirirsek karşımızda diz çökmeyecek güç yoktur. Ne asgari ücret ne diğer ekonomik ve siyasal saldırılar… Karşımızdaki cephe çok güçlü olduğu için yaşanmıyor. Biz kendi gücümüzü harekete geçirmediğimiz, örgütlenmediğimiz, mücadele etmediğimiz, kararlı bir tarzda kavgaya atılmadığımız için gerçekleşiyor. Bu eksiklerimizi aştığımızda 2025 yılı bizim için değil kapitalistler ve onların ortağı saray rejimi için zor geçecektir.