Hegemonyasını korumak için savaşlar çıkaran ABD’nin bir ölüm ve yıkım aygıtı olan NATO, halen dünya halklarının geleceği açısından en büyük tehdidi oluşturuyor. Bu gerçek ise işçi sınıfı ve emekçilerin sermayeye karşı olduğu kadar emperyalizme, NATO’ya ve savaşa karşı da mücadele etmek sorumluluğuyla karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.
4 Nisan 1949’da kurulan NATO (Kuzey Atlantik Paktı), ABD’nin merkezinde olduğu batılı emperyalist güçlerin bir savaş ve saldırganlık aygıtıdır. NATO’nun 75. yıldönümünde, 9-11 Temmuz tarihlerinde Washington’da yeni bir NATO zirvesi gerçekleşecek.
Bu savaş aygıtı, güya Sovyetler Birliği’nden gelecek tehdide karşı ABD ile müttefiklerini savunmak amacıyla kuruldu. Elebaşı ABD dahil NATO’nun kuruluşunda 12 devlet yer aldı: İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, Danimarka, Belçika, Finlandiya. İsrail, Gazze’de soykırım yaparken Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP koalisyonunun İsveç’in üyeliğini onaylamasıyla üye sayısı 32’ye çıktı.
Sovyet tehdidine karşı savunma amacıyla kurulduğu iddia edilen NATO, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasına rağmen varlığını sürdürdü. Aradan geçen 33 yılda bu aygıt tarihinin en ağır suçlarını işledi. Tüm önemli bölgesel savaşlarda saldırgan bir taraf olarak yer aldı.
1999 yılında eski Yugoslavya, 2001’de Afganistan, 2003’te Irak, 2011’de Libya NATO’nun doğrudan suç ortaklığı ile bombalandı, yakılıp yıkıldı, halklar katledildi. Afganistan, Irak ve Libya işgal edildi. Yemen’in, Suriye’nin ve halen bombalanan Gazze’nin yakılıp yıkılmasında da NATO suç ortaklığı yapmaktadır.
Yugoslavya ile başlayan bu süreç halen Ukrayna ile devam etmektedir. Nitekim sonu gelmeyen NATO genişlemesi, Ukrayna savaşının en dolaysız nedenlerinden biri oldu. Bu politikanın ürünü olan savaş, fiilen de halen gerçekte NATO tarafından yönetilmekte ve yürütülmektedir.
On yıllar boyunca bir saldırı ve savaş örgütü olarak işlev gören NATO, birçok ülkenin iç işlerine dolaylı ya da doğrudan müdahalelerde bulundu. Üye ülkelerdeki işçi sınıfı hareketi ve ilerici-devrimci partilere savaş açtı. Türkiye dahil üye ülkelerde ‘gladio/kontr-gerilla’ adı verilen yasadışı örgütlenmeler oluşturan NATO’nun pek çok cinayet ve katliamda özel rolü vardır. Bu katliamlardan biri ise 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanmıştır. 500 bin işçi ve emekçinin toplandığı 1 Mayıs alanında yapılan provokasyonla 34 işçi yaşamını yitirmiş, yüzlercesi yaralanmıştır.
***
Türkiye sermaye sınıfı ve onu temsil eden dönemin Adnan Menderes hükümeti, Türk askerini Kore dağlarında ölüme sürerek NATO’ya üye olmaya muvaffak olmuştur. Ülkeyi ABD-NATO üsleriyle donatan Menderes hükümeti, Türkiye’yi emperyalistlerin ‘güney bekçisi’ yapmıştır. Menderes’i üstadı sayan Tayyip Erdoğan’ın sık sık NATO’da üstlendikleri role işaret etmesi, sermaye iktidarının 75 yıldan beri emperyalistlere gösterdiği sadakatin timsalidir.
Hegemonyasını korumak için savaşlar çıkaran ABD’nin bir ölüm ve yıkım aygıtı olan NATO, halen dünya halklarının geleceği açısından en büyük tehdidi oluşturuyor.
Bu gerçek ise işçi sınıfı ve emekçilerin sermayeye karşı olduğu kadar emperyalizme, NATO’ya ve savaşa karşı da mücadele etmek sorumluluğuyla karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.