“Gelinen aşamada Filistin halkının direnişine destek vermek ve soykırımı durdurmak için verilen mücadeleyi yaymak ve güçlendirmek büyük bir önem taşıyor. Bu sorumluluğu ise ancak dünyadaki ilerici-devrimci güçler ile onurlu işçi ve emekçiler yerine getirebilir.”
İsrail savaş aygıtının Gazze’de yaptığı soykırım, 600 günü aşkın süreden beri devam ediyor. Tarihte eşi-benzeri görülmeyen bu soykırımda öldürülenlerin sayısını bilen yok. Kayıt altına alınanlar 60 binden fazladır. Tahmini toplam sayı ise kimilerine göre 100 binin üzerinde, kimilerine göre 200 bine yaklaştı. Katledilenlerin çoğunluğunu ise çocuk ve kadınlar oluşturuyor.
İsrail’deki dinci-ırkçı rejim bir ülke ya da bir ordu ile savaşmıyor. Son teknoloji ürünü silahlarla donanmış bir savaş aygıtı, 2,3 milyon kişinin yaşadığı 365 kilometrekarelik bir şeridi havadan, denizden, karadan bombalıyor. Kelimenin en yalın anlatımıyla İsrail Filistin halkına soykırım uyguluyor. Gazze’nin sakinlerini sürgün etmek için etnik temizlik yapıyor.
***
İsrail, Birleşmiş Milletler kararları ile tüm uluslararası anlaşmaları ayaklar altına alıyor. Başında Binyamin Netanyahu’nun bulunduğu faşist rejim, soykırım yaptığını, Gazze’yi sakinlerinden arındırmak istediğini gizlemiyor. Bakan koltuğunda oturan azgın katiller ve Amerika’daki hamileri, Hiroşima ile Nagazaki kentlerine yapıldığı gibi, Gazze’ye atom bombası atılması gerektiğini savunuyor.
Siyonistler, ABD başta olmak üzere Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist devletlerin destek ve suç ortaklığı ile Gazze’de soykırımı sürdürüyor. İsrail ateşkes imzalıyor ama uymuyor. Lübnan’ı bombalıyor, insanları katlediyor. Bazen Yemen’e saldırı düzenliyor. Şam’da HTŞ’nin başını çektiği cihatçı terör emirliği kurulunca Suriye topraklarının da bir kısmını işgal etti. Bir savaş suçlusu olarak aranan Netanyahu, emperyalist devlet başkanlarıyla görüşüyor. ABD-AB himayesi sayesinde hesap vermekten kurtuluyor.
Elbette İsrail’in soykırım suçunun ortakları emperyalistlerden ibaret değil. Bir de “Müslüman dünyası” var. Yemen ve İran dışında İsrail’e tutum alabilen tek bir “İslam” devleti yok. Petrol zengini Körfez şeyhleri ise Netanyahu’ya doğrudan destek veriyorlar. Bu suça ortak olma biçimi en iğrenç olan kişi ise AKP şefi Tayyip Erdoğan’dır. Zira Netanyahu ile suç ortaklığı yapanlar İsrail hakkında atıp tutmuyor. Ama Erdoğan hem Gazze’de soykırım yapan İsrail savaş makinesine yakıt ve malzeme taşıyor hem İsrail’e etmedik laf bırakmıyor. Tam da “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten bir durum.
Erdoğan lafa gelince en büyük Filistin dostu. İcraata gelince soykırımcı Netanyahu rejimine petrol ve malzeme taşımayı asla aksatmaz. Bu kadarıyla da yetinmez. ABD-İngiliz emperyalistleri tarafından cilalanıp Suriye’nin başına bela edilen cihatçı katil Muhammed el Colani’ye de (Ahmet Şara) kol-kanat gerer. Colani ile Netanyahu arasındaki iş birliğini derinleştirmek için ise Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de özel toplantılar organize eder. Suriye’de Alevi soykırımı yapan Colani’yi koruduğu gibi, Gazze’de soykırım yapan Netanyahu’ya hizmette de sınır tanımaz.
***
Vurgulamak gerekiyor ki, İsrail’deki rejimin varlığı, hele de el üstünde tutulması insan soyuna edilebilecek en büyük bir hakarettir. Çünkü bu rejim, insanlık tarihinin kolektif emekle oluşturduğu her tür insani değeri ve ahlaki ilkeyi küstahça ayaklar altına alıyor. Hal böyleyken emperyalist güçler ve “Müslüman” devletler bu rejimi koruyor, onu “normal” diye kabul ettirmeye çalışıyor.
Devletlerin tiksinti verici tutumu, işçi sınıfı ile emekçilerin soykırımı durdurmak için üstlenmeleri gereken sorumluluğu azaltmıyor, artırıyor. Nitekim birçok ülkede gençler, işçiler ve ilerici güçler soykırıma karşı sesini yükseltiyor. Gelinen aşamada Filistin halkının direnişine destek vermek ve soykırımı durdurmak için verilen mücadeleyi yaymak ve güçlendirmek büyük bir önem taşıyor. Bu sorumluluğu ise ancak dünyadaki ilerici-devrimci güçler ile onurlu işçi ve emekçiler yerine getirebilir.



